YÜZEYDE SANAT KAPSAMINDA FOTOĞRAF ESTETİĞİ Dr.Özand Gönülal


YÜZEYDE SANAT KAPSAMINDA FOTOĞRAF ESTETİĞİ
https://youtu.be/2imyfX7WFFM
ÖZET
“Estetik nedir?” sorusu bu konuda araştırma yapan birçok araştırmacı tarafından cevaplanmaya çalışılmıştır. Estetik kelimesi karşılığı tanımlamanın iki farklı boyutundan söz etmek mümkündür.

a)Nesnel boyutu
b)Teori boyutu

Estetiği nesnel boyutu ile betimlemek doğrudan nesnenin nesnel özelliğiyle ilişkilidir ve bu özellikleri belirleyen ve nesneyi oluşturan unsurların uyumu olarak tanımlanabilir.

Teori boyutu ise, doğrudan sanat felsefesi ile ilişkilendirilerek, felsefenin bir kolu olarak ele alınmaktadır. Bu bağlamda estetik sözcüğü bir terim olarak 18.yüzyıl ortalarından itibaren Baumgarten tarafından yayınlanan Aesthetica adlı kitabı ile kullanılmaya başlamıştır. Baumgarten anlam içeriklerinin duyusal bir biçimde iletildiği somut bir bilgi alanını belirtmek için estetik sözcüğünü kullanmıştır. Kant ise, estetiği insanda bir şeyin güzel olduğu duygusunu uyandıranın ne olduğunu belirlemeye çalışan bir felsefi bir teori olarak tanımlamıştır.
Sanata ilişkin yaratma süreçleri sonrasında ortaya çıkan nesnelerden biri olan fotoğraf, şartlanmışlıklardan kaynaklanan doğa gerçeği yerine, gördüğü doğa gerçeğini yansıtmaktadır.Yüzeyde gerçekleştirilen uygulamalar resim ve fotoğraf olarak ikiye ayrılmaktadır.Bu ayrım teknik farklılıkların ötesinde, doğaya ilişkin renk ve biçimi kullanmada sergilenen farklı yaklaşımdan kaynaklanmaktadır. Her iki uygulamanın sonunda ortaya çıkan nesneyi oluşturan unsurlar renk ve biçimdir.

Dolayısıyla nesneyi oluşturan unsurların birbirine uyumundan kaynaklanan estetik değerler, resim ve fotoğrafta aynı parametreler çerçevesinde ele alınmaktadır. Ancak uzun yıllar estetiği olmayan bir uygulama alanı olarak kabul edilen fotoğrafla ilgili ilk sanatsal kaygı 1925 yılında Moholy Nagy’nin yaklaşımlarıyla ortaya çıkmıştır. Böylece fotoğraf salt teknik bir süreç olarak algılanmaktan kurtulmuş ve yaratma süreçlerinin bir başka uygulama alanı olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Estetik,Sanat,Fotoğraf

Bu çalışma içerisinde fotoğraf adı verilen nesnenin, yüzeyde sanat kapsamında ele alınmasının gerekliliğini vurgulamanın yanında, sahip olduğu estetik değerlerin yüzeyde sanata ilişkin diğer nesnelerin estetik değerleri ile ilişkilendirilmesi de amaçlanmıştır.
İnsan varlığının sanata ilişkin yaratma süreçleri sonrasında yüksek benliğini bir başka boyutta var etmesiyle ortaya çıkan sanat nesnesi, varoluş boyutuna göre sınıflandırılmaktadır. Bu varoluş boyutları arasında hacim, ses, söz ve mim’in dışında yüzey de yer almaktadır. Yüzeyde gerçekleşen var etme süreci sonrasında ortaya çıkan nesneler genel olarak resim ya da fotoğraf olarak adlandırılmaktadır.

Resim ile fotoğraf arasındaki en temel fark; resim yapmak için resim yapanın bakılması gereken herhangi bir  nesneye  gereksinim duymamasına rağmen, fotoğraf çekebilmek için fotoğraf çekenin objektifin önünde nesneye gereksinim duyulmasıdır. Yani fotoğrafçının objektifinin önünde mutlaka bir nesneye ihtiyaç duyulurken, ressamın nesne ilişkisi onun tercihine göre biçimlenmektedir.
Bilindiği gibi sanat nesnesi ontolojik olarak reel ve irreel olmak üzere iki katmandan oluşmaktadır. Reel boyut tamamen nesnel gerçekliği ifade ederken, irreel boyut ise  reel boyutta varoluşların nesnel gerçeklik ötesinde anlamlandırılmasıdır. (İ.Tunalı,1984,s.130-131) Daha doğrusu biçimin ulaşmak istediği negatif boyuttur. (V.I.Stoıchıta, s.196)

Resim ve fotoğraf sahip oldukları benzer özellikler nedeniyle yüzeyde sanat kapsamında ele alınmaktadır. Ayrıca resim ve fotoğrafın ortaya çıkışlarında var olan gerçeğe ulaşma amacı iki uygulamanın benzerliğini ortaya koymaktadır. Resmin ilk ortaya çıkışında varolan nedenlerden biri doğa gerçekliğini birebir yansıtma fikridir. Bu hedef gerçeklik arayışı doğrultusunda empresyonizm sürecine kadar ulaşmıştır. Mağara resimlerinde başlayan gerçek arayışı, dinsel etkilerin altında ritüel hizmetkarlığından Rönesans’ın başlamasıyla kurtularak, doğa gerçeğini yaratmaya yönelik bir tavra bürünmüştür.

Farklı gerçeklik tanımlarıyla sergilenen sanata ilişkin yaratma süreçleri empresyonizm sonrasında daha özgür bir tavırla sanatsal nitelikleri tam anlamıyla sergilemeye başlamıştır. Çünkü empresyonizm sonuna kadar gerçeklik tanımlarının ortaya koyduğu sınırlarla yaratma süreçleri gerçekleşmiştir. Bu gerçeklik dürtüsü, 16.yy başlarında ressamların camera obscura’yı kullanmalarına neden olmuştur. Ressamlar gerçek görüntülerin en doğru çizimlerini yapabilmek için camera obscura’yı kullanmışlardır. Bu araç daha sonraki süreçle kimyasal bir yüzeyde görüntünün elde edilmesinde kullanılmasıyla resim ile fotoğraf arasındaki nesnel ilişkinin kurulmasını sağlamıştır. Bu ilişki öncelikle resim ve fotografik görüntü arasında gerçekleşmiştir.

Fotoğraf, bir yandan insanların gerçek dışı bir geçmişin hayalini kurmalarını sağlarken, diğer yandan güvensiz bir boşluğa sahip olmalarını sağlamaktadır. (S.Sontag,2005,s.25) Fotoğraf nesnel gerçekliği yüzeyde oluşturmaya çalışan , ancak oluşturduğunun gerçek olmadığı bir yanılsamadır. Fotoğraf makinesi gerçekliği duyarlı bir yüzeyde opak hale getirir. (S.Sontag,2005,s.39) Ardındaki her şey ona bakanın çıkarımı ve fantezileridir.

Romantizmin sonuna kadar mimetik bir yaklaşım ortaya koyan resim, romantizm sonrasında yüzeyi temel boyut olarak algılamaya başlamış ve resim adı verilen nesnenin yüzeyde var olduğunu fark etmeye başlamıştır. Bu fark ediş yüzey unsurları olan biçim ve lekeleri doğa gerçeklikleriyle özdeşleştirmekten uzaklaşmaya başlamıştır.
20.yy başlarından itibaren Kandinsky ile başlayan (J.Berger,2007,s.23) ve Amerika kıtasında Jackson Pollok ve arkadaşlarıyla devam eden anlayışta, doğa gerçekliğinden uzak ve soyutlama olmayan tam tersine soyut olan eserleri, resim adı verilen nesnenin yüzeyde var edildiğini açıkça ortaya koyan bir yaklaşım ortaya çıkmıştır

Fotoğrafın kökeninde yüzeyde var etme bilinci teknik bir gereklilik olarak  bulunmasına karşın, başlangıçta resimle özdeşleştirme çabası, resim tekniği ile yapılanı fotoğraf tekniği ile yapmaya yönlendirmiştir. Ancak Man Ray, Moholy-Nogy gibi fotoğrafçılar, fotoğrafta non-figüratife yönelerek fark yaratmaya çalışmışlardır.

Bu noktada yüzeyde sanat bağlamında resimle fotoğrafın ilişkilerini vurgulamak için biraz daha geriye dönmek gerekmektedir. Roma İmparatorluğunun sahip olduğu sosyo-ekonomik yapı ve buna bağlı olarak gelişen idari biçimlenme sonrasında ortaya çıkan toplumsal sınıflanma özellikle portreyi bir gereksinim haline getirmiştir. Buna bağlı olarak gelişen büst yapımı, büstü yapılanın birebir benzerliğini ortaya koyma çabasını gerektirmiştir. Buna benzer bir süreç, 18.yy.’ın ikinci yarısından itibaren Avrupa’da orta sınıfın gerçekleştirdiği sıçrama sonrasında ortaya çıkan burjuva sınıfı ile birlikte yeniden yaşanmaya başlamıştır. (G.Freund,2008, s.11) Bununla birlikte başlayan portre modası ressamın birebir gerçeği yansıtma gerekliliğini de ortaya koymuştur. Başlangıçta minyatür resimler olarak yapılan portreler yerini hızla yapılabilen siluetlere bırakmıştır. Siluetin icadı, 1786 yılında Gilles-Louis Chretien’in yarattığı “fizyonotras” adı verilen yeni bir tekniğin doğmasını sağlamıştır. (G.Freund,2008,, s.15) Fizyonotras, bilinen pantograf ilkesiyle çalışarak tüm estetik değerlerden uzak modelin kopyasını çıkartıyordu. 1839 yılında kullanıma başlanan fotoğraf hızla portre ihtiyacını karşılamaya yönelen bir uygulama olarak kendini göstermiştir. Bu açıdan baktığımızda fizyonotras ile fotoğraf ideolojik olarak birbirleriyle ilişkili tekniklerdir. (G. Freund,2008,s.19) Bu aşamada fotoğraf ve resim bir çeşit mücadele içine girmişlerdir. Bir devlet
yöneticisinin yapılan portresinde klasik malzemeler ve duruş biçimi vardı ve bu modeli herhangi bir sıkıntıya sokmadan  ressam tarafından kolaylıkla yapılıyordu. Fotoğrafta da bu yapılmaya çalışılıyor ancak uzun pozlama gerekliliği modeli önemli derecede sıkıntıya sokuyordu. Bu rağmen fotoğraf yine de dönemin vazgeçilmezi olmuştur. (G.Freund,2008,, s.63)

Şu ana kadar anlatılanlardan anlaşılacağı gibi Avrupa’da var olan gelişme süreci endüstrileşmeyi başlatmıştır. Ardından gelen fizik ve kimya alanındaki gelişmeler ışığa duyarlı maddelerin bulunmasını sağlamış, daha önceden bilinen camera obscura ile birleştirilen teknik ile fotografi tekniği bulunarak “fotoğraf” adı verilen nesnenin ortaya çıkması sağlanmıştır.
17. ve 18.yy Avrupa’sında gözleme dayalı bilimlerin gelişmesi “camera obscura”nında önemini arttırmıştır. Bunun  nedeni ise “doğal görmeye” tam anlamıyla nesnel bir eş değer anlayışıdır. Bu arayışın öncülü Rönesans döneminde doğrusal (merkezi) perspektifin bulunuşudur. (J.Crary,2004 s 39)

Fotoğrafın icadının hemen arkasından doğa gerçeğine bağlılık ortaya çıkamamıştır. Pozlama süresinin uzunluğu ve diğer teknik sorunlar, bu amacın gerçekleşmesini bir süre geciktirmiştir. Kısa bir süre sonra aşılan teknik sorunlarla birlikte fotoğraf;  doğa gerçekliğinin yüzeyde var edilmesine ilişkin resim anlayışının bu yaklaşımı fotografik tekniklerle üretilmeye çalışılmıştır.(M.Çakmakçı,2007, s.4)
Fotoğrafın ortaya çıkışındaki doğal gözlemine olan bağlılığı, Man Ray tarafından yüzey düşüncesinden hareketle gerçekleştirilen uygulamalarla birlikte kopmaya başlamıştır. Böylece art imge ile öznel görmenin zamansallığı 19.yy’da çok daha geniş çaplı epistomolojik meseleler içinde yer almaktadır.   (J.Crary,2004, s.11) Bu durum fotoğrafı olağan bir teknik sürecin sonrasında ortaya çıkan bir nesne olmaktan kurtararak, algı ve kavrama ilişkin değeri ortaya koyan bir nesne olarak felsefi boyut kazanmasına neden olmuştur.

Fotoğraf makinası resmetmeyi insanın elinden kurtarmıştır. Fotoğraf makinası bulunana kadar yüzey üzerine resim yapma insan elinin ürünüydü. Fotoğraf makinası, eliyle resim yapan kişinin alternatifi olmuştur. (L.Kılıç,2008, s.103) Fotoğraf makinası ortaya çıkana kadar camera obscura, eliyle resim yapan bazı ressamların yardımcısı olmuştur. Işık ve mercek yardımı ile elde edilen görüntünün insan eliyle doğrudan yüzey üzerine resmedilmesi yönünde Giovanni Canale (1697-1769), Jan Vermeer (1632-1675), Joshua Reynolds (1723-1792) ve Paul Sandby (1725-1809) önemli eserler ortaya koymuşlardır. (J.Crary,2004,s.103) Talbot Doğanın Kalemi (1844-1846, The Pencil of Nature) adlı kitabının giriş açıklamasında “Işığa duyarlı levha üzerindeki resim, sanatçıya ait bir kalemin katkısı olmadan sadece ışık yoluyla yaratılmıştır” demiştir. (J.Crary,2004,s.104)  Dolayısıyla sanata ilişkin yaratma süreçlerinde var etme boyutu olan yüzey için araç olarak kullanılan kalem yerine, asıl unsur olan ışığı kullanarak resmetme olayını başarabilen fotoğraf makinası geçmiştir.

Karanlık bir ortamda yakılan fenerin ışığı belli bir açıda yol alır ve aldığı yol boyunca temas ettiği nesneleri aydınlatarak görünür kılar. Fotoğraf makinası da sahip olduğu objektifin özelliğine bağlı olarak belli bir açıda etrafına bakar. Dolayısıyla hangi yöne döndürülürse o yönde bulunan nesneleri görür. Fotoğraf makinasının gördüğü nesnelerden gelen ışık Talbot’un dediği gibi yüzeyde resmetmek için gerekli kalemin yerine geçmektedir. Yüzeyde sanata ilişkin yaratma süreçlerine ilişkin iki farklı uygulama olan resim ile fotoğraf arasındaki en büyük fark, resim yapabilmek için nesneye ihtiyaç duyulmamasına karşın, fotoğraf için fotoğraf makinasının önünde mutlak bir nesneye ihtiyaç duyulmasıdır.

Fotoğraf ortaya çıktığı andan itibaren resime koşut bir uygulama alanı olarak uzun süre varlığını sürdürmüştür. Bir anlamda yüzeyde resmetme uygulamasına ilişkin birbirine rakip uygulamalar olarak görülmektedir. Fotoğraf tarihine ilişkin yapılan incelemelerde fotoğrafın ortaya çıkmasıyla elini kullanarak resim yapanlar belirgin bir kaygı yaşamışlar hatta bu kaygı işlerinin azalmasıyla gerçek bir sonuca dönüşmüştür. Bu durum sürekli olarak fotoğraf ile resim arasındaki fark yada benzerliğin irdelenmesine neden olmuştur. Bu irdelemeyi; Fox Talbot, Walter Benjamin ve Charles-Pierre Baudelaire’nin yayınlarında açıkça görmek mümkündür.

Benjamin’e göre fotoğraf insan eliyle boyanmış resimlerde olmayan büyülü bir etki yaratacaktır. Fotoğraf ve resmi birbirinden ayıran iki temel özellik bulunmaktadır. Bunlardan biri fotoğrafın çoğaltılabilmesidir halbuki resimde biriciklik en önemli özelliktir. İkincisi ise “an” a bağlı zamansal farklılıktır. Fotoğraf makinası anı resmetmektedir. Resim yapan bir ressam ise bir süreci yaşadıktan sonra kendi algısını tuvalin üzerine aktarmaktadır. Fotoğraf makinası anı resmederken aynı zamanda geçmişi oluşturmaktadır. Resim ise öncesini, anı ve geleceği ortak bir süzgeçten geçirdikten sonra ressamın var etmesiyle ortaya çıkmaktadır. (L.Kılıç,2008, s.110-111) Fotoğraf makinası bir şeyi resmederken kullandığı mekanik teknik ve görsel, estetik ögeler mekan içinde yer alan nesnenin mekanla olan ilişkisi, diğer nesnelerle olan ilişkisi ile sahip olduğu renk, biçim ve ton değerleriyle ilişkilidir. (L.Kılıç,2008, s.110)

Geleneksel  resmetme teknikleriyle yüzey üzerine aktarılan şeyler, resmedilen şeye benzemesine rağmen daha çok resmedenin bir yorumu şeklinde yüzey üzerinde görülür. Oysa fotoğrafın optik yoluyla yüzey üzerine kaydettiği şeyler ise nesnelerin ve olayların neredeyse kendisidir. (L.Kılıç,2008, s.132) Dolayısıyla nesne fotoğraf için vazgeçilmez bir gerekliliktir.Fotoğrafçı estetik değerlerini var olandan hareketle ortaya koymaya çalışmaktadır.Bu durum fotoğrafçıyı sınırlayan bir durum olarak algılansa da asıl olan var olan değil var olanın nasıl algılanarak deklanşöre basıldığıdır. Sanat yapıtı varlığın varoluşunu açar. Böylece gerçeği ortaya koyar, bu gerçek var olanla ilişkiye giren fotoğrafçının süzgecinden sonra var edilendir.( R.Bodei,2008, s.61).Böylece var olandan haraket ederek yaşanan  var etme süreci sonrasında gerçekleşen suje ve obje arasındaki transfüzyondur. (M.Karagöz,2009,s.147) Estetik değerler çerçevesinde ele alınan bir fotoğrafta nesneyi oluşturan unsurların birbirine olan uyumu nasıl sorgulanıyorsa, resim için de aynı şekilde sorgulanmalıdır. Çünkü resmi oluşturan temel unsurlardan leke ve biçim fotoğraf için de vardır. Işık resimde yaratılırken fotoğraf var olan ışığı aktararak kompozisyonel bir unsur haline getirilmektedir. Kompozisyonda lekelerin dengesi nasıl sağlanıyorsa fotoğrafta da benzer şekilde sağlanmaktadır. Eğri biçimlerle sivri biçimlerin yada doğruların birbirleriyle ilişkisi benzer şekilde oluşturulmaktadır. Anlaşılacağı üzere nesnel estetik çerçevesinde gerçekleştirilen analizin temel materyalleri her iki uygulamada da aynıdır. Bunun nedeni fotoğraf ve resmin oluşum süreçleri farklı olsa da her ikisinin de yüzeyde sanat uygulaması olmalarıdır. Bu bağlamda fotoğraf ve resmin insan varlığı ile gerçekleşen ilişkisi sonrasında ortaya çıkan yargının “güzel” ile ifade edilmesi aynı kaynağa dayalıdır. Sonuç olarak, yağlıboya,suluboya,serigrafi,litografi,gravür ve buna benzer tekniklerle oluşturlan resim ile fotografi tekniği ile oluşturulan fotoğraf  “yüzeyde sanat” kapsamında değerlendirilmesi gereken var olanlardır. Estetik değerler çerçevesinde insan varlığıyla olan ilişkisi benzer şekillerde gerçekleşmektedir.

KAYNAKÇA
Rudolf Arnheim, , (Çev.Rahmi Öğdül),Görsel Düşünme,İstanbul 2009
Terry Barrett, , (Çev.Yeşim Harcanoğlu),Fotoğrafı Eleştirmek, İstanbul 2009
John Berger, (Çev.Bige Berger),Sanat ve Devrim,İstanbul 2007
John Berger,(Çev.Yurdanur Salman),Görme Biçimleri,İstanbul 2009
Remo Bodei, (Çev.Durdu Kundakçı),Güzelin Biçimleri, Ankara 2008
Nejat Bozkurt, Felsefeyle Yaşamak,İstanbul 2010
Nejat Bozkurt,Sanat ve Estetik Kuramları,İstanbul 1995
Susan Buck-Morss, , (Çev.Ferit Burak Aydar),Görmenin Diyalektiği
Jonathan Crary, (Çev.Elif Daldeniz),Gözlemcinin Teknikleri, İstanbul  2004
Levend Çalık, Fotoğraf ve Sinema’nın Toplumsal Tarihi,Ankara 2008
Mavi Çakmakçı, Fotoğrafın İcadının Resim Sanatına Olan Etkileri ve Fotogerçeklik, , Eskişehir 2007
Mehmet H.Doğan, Estetik,İzmir 2001
Maurizio Ferraris, , (Çev.Fırat Genç),İmgelem, Ankara 2008
Gisele Freund, , (Çev.Şule Demirkol),Fotoğraf ve Toplum, İstanbul 2008
Moritz Geiger, (Çev.Tomris Mengüşoğlu) Estetik Anlayış,İstanbul 1985
Claude Gıntz, , (Çev.Muna Cedden),Başka Yerde ve Başka Biçimde,Ankara 2010 Nazan İpşiroğlu,Görsel Sanatlarda Alımlama ve Sanatlararası Etkileşim,İstanbul 2010
M.Kagan, (Çev.Aziz Çalışlar),,Estetik ve Sanat Dersleri, Ankara 1993
Murat Karagöz,Fotoğraf Neyi Anlatır, İstanbul 2009
Francette Pacteau, , (Çev.Banu Erol),Güzellik Semptomu, İstanbul 2005
Mario Pezzella, , (Çev.Fisun Demir),Sinemada Estetik, Ankara 2006
Susan Sontag, (Çev.Osman Akınhay), Fotoğraf Üzerine,İstanbul 2005
Victor I.Stoıchıta, (Çev.Bilge Aydın), Gölgenin Kısa Tarihi, Ankara 2006
İsmail Tunalı, Estetik,İstanbul,1984
Adnan Turani, Modern Resim – Sanatın Gerçek Çehresi, Ankara 1960
 Avner Ziss, (Yakup Şahan),Estetik, İstanbul 2009

https://youtu.be/JiYYKegBZTY

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

FOTOĞRAFTA FARKINDALIK SÜRECİ ve DEĞERLENDİRME Dr.Özand Gönülal

Eser Analiz Yöntemleri

BİLECİK ORHAN GAZİ İMARETİ KUBBEYE GEÇİŞ ELEMANLARI Dr.Özand Gönülal

İznik Yakup Çelebi Camisi (İmareti) Dr. Özand Gönülal

AMASYA BEYAZID PAŞA CAMİSİ KUBBEYE GEÇİŞ ELEMANLARI Dr.Özand GÖNÜLAL

Edirne Muradiye Camisi Dr.Özand Gönülal

İznik Nilüfer Hatun İmareti. Dr.Özand Gönülal

ANKARA KARACABEY CAMİSİ KUBBEYE GEÇİŞ ELEMANLARI Dr.Özand GÖNÜLAL

AMASYA YÖRGÜÇ PAŞA CAMİSİ, 1430,KUBBEYE GEÇİŞ ELEMANLARI Dr.Özand GÖNÜLAL

Adnan Turani (1925- 2016) Dr.Özand Gönülal