Osmanlı Toplumunda Mimar Dr.Özand Gönülal
Osmanlı Toplumunda Mimar
ÖZET: Osmanlı İmparatorluğu döneminde, inşaat
yapımını sürdüren mimarlar işlerini yaptıkları topluma göre sınıflanıyorduSaray
ve çevresi için gerekli yapılar Hassa Mimarları tarafından inşa ediliyordu.
Başkent’ten uzak şehirlerde ise Şehir Mimarları vardı. İnşaat Esnafı adı
altında toplanan üçüncü grup ise, halkın ihtiyacı olan konutları inşa ediyordu.
Osmanlı
İmparatorluğu sınırları içinde tüm mimarlık eylemi Hassa Mimarlar Ocağı
tarafından yönetiliyordu.
Mimarlar
geometrik bilgiyi kapsayan teorik bir eğitimle yetiştiriliyorlardı. Bu teorik
eğitim usta mimarların yanında pratik olarak geliştiriliyordu.
Hassa
Mimarlar Ocağının Baş Mimarı, mimarlık eyleminin yürütülmesinde en üst düzeyde
yetkiye sahipti. Şehir veya Eyalet Mimarları ise kendi bölgelerinde başmimar
durumundaydılar.
THE POSITION OF THE ARCHITECT IN THE
OTTOMAN SOCIETY
SUMMARY: During
the Otoman Empire period, the architects were classified their Works according
to the people.
The
construction activities which were necessary for the Sultans and his high
officals were being carried out by the “Hassa Architects”. In the provinces,
there were “city” or “province” architects addition there were builders who
were building houses for the people.
All the
construction activities were carried out by the “Hassa Architects Club” in the
direction of Hassa master architects.
During the
Ottoman Empire period, the architects were educated not only with theoritical
knowledge in architecture but also with the knowledge of engeering.This theoric
education was being developed pratically near the master architects.
The master
architect of the Hassa Architect Club has the maximum competence ove the
building activities. However in the their provinces, the city or the province
architects were in the position of master architects.
GİRİŞ
Osmanlı
İmparatorluğu döneminde inşa edilen yapılar yönetimin gücünü ortaya koyacak
önemli unsurlardır.Bu tür ihtişamlı yapıların inşa edilebilmesi için yetenekli
ve bilgili mimarların yetişmesi gerekmektedir. Bu nedenle mimarın eğitimi ayrı
bir önem taşımaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun mimar ihtiyacı sadece
ihtişamlı yapılar için değildi, aynı zamanda savaş sırasında da mimarlar
bulunuyordu. Mimarlık eyleminin düzenli bir şekilde yürütülebilmesi için,
Şehreminliğine bağlı Hassa Mimarlar Ocağı kurulmuştur. Bu ocağa bağlı olarak
imparatorluğun çeşitli şehirlerinde başmimar durumunda olan şehir veya eyalet
mimarları vardı.Hassa Mimarlar Ocağı’nın ve Şehir Mimarları’nın görevi, saray
çevresinin yapılarını inşa etmek ve halkın konut ihtiyacını karşılayan inşaat
esnafını kontrol etmektir.
MİMAR SINIFLARI
Mimarları
sınıflandırabilmek için Osmanlı İmparatorluğu’nda inşa edilen yapı türlerini ve
bu yapıların kimin için yapıldığını göz önünde bulundurmak gerekmektedir
Anıtsal (dini ve sivil) yapılara
baktığımızda, bunların yönetim tarafından yada yönetime yakın çevrede olan mali
ve sosyal açıdan üst seviyede bulunan kişiler tarafından yaptırıldığını
görmekteyiz. Osmanlı Mimarisinin gelişimini izleyebildiğimiz kompleks yapıların
inşaatının, basit bir eylem olmadığı ortadadır.
Tüm bunların yanında, halkın
yaşadığı mekanlar ,yani evler vardır. Bunların daha basit yapıya sahip
oldukları muhakkaktır. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde başkentten
uzak taşra kesiminde de anıtsal yapılar ve halka yönelik yapıların inşa
edildiğini biliyoruz. Taşradaki bu yapı eylemi de belirli bir sistem içerisinde
yürütülmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu
içerisindeki mimarların sınıflandırılmasında, yukarıda ayrımı yapılan inşaat
eylemlerini göz önünde bulundurmak gerekir. Yani, yönetim ve çevresi için
gerekli yapıları yapan mimarlar ve taşradaki yapı eylemini sürdüren mimarlar
olmak üzere bir sınıflandırma yapmak gerekmektedir.
A-Yönetim ve Yönetim
Çevresine Ait Yapı Eylemini Sürdüren Mimarlar
Bu işleri yapan mimarlar “Hassa Mimarları Ocağı” adı
altında, Şehreminliğine bağlı olmak üzere teşkilatlandırılmıştır.
Hassa
Mimarlar Ocağının Görevleri
1-
Devletin yaptıracağı tüm inşaat planlarını,
onarımlarını yapmak, keşif bedellerini hesaplamak ve inşaatların uygulamasını
yürütmek,
2-
Vakıflara ait yapıların inşaat ve onarımlarını yapmak
3-
Azınlıkların dini yapıların onarım keşiflerini yapmak
4-
Başkent İstanbul’un devlet inşaatları ve şehircilik
eylemlerini yürütmek
5-
Ordu sefere çıktığında inşaat onarımlarını ve benzeri
hizmetleri yürütmek
6-
Yapı ustaları ve işçilerin ücretlerini saptamak
7-
Yapı malzemesi kalitelerini ve fiyatlarını saptamaktır.
Görevlerinden de anlaşıldığı
gibi bu teşkilat ve teşkilata bağlı olan mimarlar, yönetime ait yapıları
yaptığı gibi , ülke sınırları içinde diğer eylemlerini de denetlemektedir.
Hassa Mimarlar Ocağının Ana
Öğeleri
1-
Hassa Mimarları Kethudası
2-
Kalem Katibi
3-
Mimarlar
4-
Minareciler
5-
Mermerciler
6-
Taşçılar
7-
Sıvacılar
8-
Neccarlar
9-
Nakkaşlar
Hassa Mimarlar Ocağı başında
bulunan Hassa Başmimarı, diğer mimarlarla birlikte yapı eylemini sürdürüyordu.
Ocakta görev alan mimar sayısı (1527-1528’de) 14 iken, (1633 -1634’de) 43
olmuştur. Ocakta görev alan Hassa Başmimarı ve diğer mimarların nasıl
seçildikleri bugün için ayrı bir sorundur. Bu konu için Hassa Başmimarı olan ve
hakkında bilgi sahibi olduğumuz mimarların hayatlarına bakmamız gerekmektedir.
Hassa
Başmimarlığına getirilen mimarların tümü devşirme olarak Acemi Oğlanlar
Ocağı’na sokulup burada yetiştirilmiştir. Klasik Osmanlı teşkilatında mimarlık
doğrudan askeri bir görevdir. Mimar asker ocağında yetişirdi ve Hassa Mimarlar
Ocağının Komutanı Hassa Başmimarıydı.
“1577 yılında eski baruthanede
camisi olan Hassa Başmimarı olmuştur. Yeni Sadrazam Lütfi Paşa, Hassa
Başmimarlığı görevine Sinan Ağa’yı önerdi”
“Ferhat
Paşa komutasındaki ordu da Mimar Sinan’ın buyruğuyla Davut Ağa görev alır.
Seferden sonra Davut Ağa Mimar Sinan’ın yanında çalışır. Kendisine saraydaki
Has oda ve hamam inşaatının denetimi verilir. Sinan’ın ölümünden sonra boşalan
Hassa Başmimarlığına atanır”
“Mimar
Kasım, Sultan İbrahim’in veziri Koca Mustafa Paşa’nın dostu sır ortağı idi.
Fikirleri ve üstün siyaset yeteneği ile Kara Mustafa Paşa’nın güvenini
kazanmıştı. Dilediği ve siyaset açısından yararlı gördüğü her şeyi paşaya kabul
ettirebiliyordu”.
“Üsküdar’da
Mimar Kasım Ağa’nın yaptığı gibi <bir ahır yap> diye Mimar Mustafa Ağa’ya
buyruk verilir. Ahır yapıldıktan sonra, ahırın pahalıya malolduğunu bilen Cinci
Hoca Mimar Kasım’ı tekrar Hassa Başmimarlığına getirmek için, Kasım’ın yaptığı
ahır ile Mustafa Ağa’nın yaptığı ahırın harcamalarının, sultan tarafından
karşılaştırılmasını sağlar. Bunun üzerine Sultan İbrahim, Mustafa Ağa’yı
görevinden alıp yerine Mimar Kasım’ı getirir”
“Alemin
sığınağı olan Saadetlü Padişah hazretleri bu kadar çalışmanı kabul eyleyip
yadigar saydı; niçin bir tansuk (hediye) daha işleyüp vermessün”
Sinan Ağa,
Davut Ağa, Kasım Ağa ve Sedefkar Mehmet Ağa’nın hayatından alınan bu sözlerden
anlaşıldığı gibi; Sinan’ın Lütfi Paşa tarafından önerilmesi, Mimar Kasım’ın
Cinci Hoca’nın yardımıyla Mimar Başı’lığa gelebilmesi, Mimar Davut’un Mimar
Sinan ve Ferhat Paşa tarafından desteklenmesi Hassa Mimarlık Ocağında
Başmimarlığın politik bir kademe olduğunu düşündürmektedir.
Ancak bütün
bu mimarların saraya girişlerinin Acemi Oğlanlar Okulu’nda başlandığını da
unutmamak gerekir. Acemi Oğlanlara uygulamalı sanatlar da öğretilmekteydi. Bu
aşamada Mimar Sinan neccarlığı, Sedefkar Mehmet Ağa ise sedefkarlığı seçmiştir.
Bu seçim sonrasında, saray içinde ayrıldıkları branşta uzun süre öğrenim görüp
Hassa Mimarlar Ocağına bağlı olarak çalışıyorlardı. Çünkü Hassa Mimarlar
Ocağını oluşturan sadece mimarlar değildi. Yukarıda sözü edildiği gibi birkaç
ana öğeden meydana geliyordu. Böylece saray, kendi içinde ihtiyacı olan
ustaları yetiştiriyordu.
Hassa Başmimarı
olan Acem Ali (Mimar Sinan’ın Hocası) Mimar Sinan (1537-1587) Mimar Davut
Ağa(1587-1598) Mimar Ahmet Çavuş (1598-1603) Mimar Sedefkar Mehmet Ağa (1603)
Mimar Hasan Ağa ve Mimar Kasım Ağa başta olmak üzere 1824 yılına kadar 21 tane
idiler. Ancak, Hassa Mimarlar Ocağında Başmimar dışında da mimarlar vardır.
1527-1528 yılları arasında 14 olan mimar sayısı 1642-1693 yılları arasında 40
kişiye yükseltilmiştir.
Osmanlı
İmparatorluğu’nun yapı eylemini sürdüren bu teşkilatta çalışan mimarların nasıl
seçildikleri belirlenememekle birlikte, Hassa Başmimarlarının saray içerisinde,
Acemi Oğlanlar Okulu’nda branşlara ayrılan öğrencilerden bazılarını
eğittiklerini Sedefkar Mehmet Ağa’nın ve Davut Ağa’nın hayatlarından
öğreniyoruz. Mimarlar tarafından eğitilen değişik branşlardaki öğrenciler daha
sonra mimarlık alanında yetkili birer kişi oluyorlardı. Sarayda, mimarhane adı
altında bir bölüm olmamasına rağmen, mimar sıfatında kişilerin
yetiştirilmesinde Hassa Başmimarlarının rolü büyüktür. Değişik branşlarda yetişip
daha sonra mimar olabilen bu öğrencilerin, kendi branşları ile ilgili
gördükleri teorik eğitim sırasında, hendese(geometri) bilimi, hakkında bilgi
alıyorlardı.
B- Şehir Mimarları ya
da Eyalet Mimarları
Kaynaklarda,
Şehir Mimarları ya da Eyalet Mimarları olarak adlandırılan, bir başka mimar
grubunun Osmanlı İmparatorluğu’nun yapı eyleminde yer aldığı belirtilmektedir.
Şehir ya da
Eyalet Mimarları, Hassa Mimarlar Ocağına bağlı olarak, bu ocağın organları gibi
çalışırlardı. Şehir veya Eyalet Mimarları ulufe alır veya tımarlı olurlardı
Şehir
mimarlığının ne zaman kurulduğu hakkında kesin bilgimiz yoktur. Ancak,
yönetimin imparatorluk sınırları içinde sürdürülen mimarlık eyleminin, tek
merkezden kontrol etmek istemesiyle ortaya çıkan Hassa Mimarlar Ocağı’nın
kuruluşuyla yakın bir tarihe sahip olduğu sanılmaktadır.
Başkentin
dışındaki şehirlerde devamlı bir mimarın görevli olduğu kesin değildir. En eski
kayıtlar 16.yüzyıla aittir. Bunların daha çok merkezden, organizatör olarak
inşaat işlerini yürütmek amacıyla gönderildikleri sanılmaktadır. Büyük
şehirlerde görevlendirilen mimarlar, Başmimar sıfatını taşıyorlardı.
Bu
mimarlar, görev yaptıkları bölgelerdeki inşaatların denetiminde en yüksek
denetim organı olduklarından, bölgelerdeki inşaat esnafı için Başmimar
durumundaydılar. Başkentteki Hassa Başmimarı ve emrindeki mimarların, denetim
açısından yeterli olmaması, böyle bir organın kurulmasına neden olmuştur. Şehir
mimarları, Mimarbaşı’nın onayı ile, ihtiyaç duyulan bölgelere tayin
ediliyorlardı.
Alaşehir,
Kuşadası, Mudanya, Tire, Bilecik, Turgutlu, Bayramiç, Osmancık, İzmir, İzmit,
Urfa, Gaziantep, Bergama, İznik, Adana, Gemlik, Balıkesir, Ayvalık, Bursa,
Manisa, Gümülcine, Filibe, Sofya ve Tekirdağ gibi yerlerde şehir mimarları
görev yapıyorlardı.
Şehir
Mimarları, başlangıçta fazla değildi. Tayinler birkaç ili kapsayacak bölgelere
yapılıyordu. Tımar sahibi olan bu mimarlar vefat ettiklerinde görev oğullarına
devredilirdi. Hükümdar değişikliklerinde, şehir mimarlarının beratları
yenilenirdi.
Şehirlerde
görevli şehir mimarlarından başka mimarlar da vardı. Bunlar Vakıf Mimarları
idi. Özellikle büyük şehirlerdeki vakıf binalarının, gerekli onarımlarını
yapmak için Evkafın mimarları bulunuyordu. Örneğin 1687 yılında Kudüs’te şehir
mimarının yanında, Salahiye medresesi evkafı mimarı da bulunuyordu.
Şehir
mimarlarının nasıl yetiştirildiği konusunda kesin bilgimiz yoktur. Bunların
Hassa Başmimarı tarafından seçilip görevlendirildiğini biliyoruz. Fakat zamanla
babadan oğla geçen bir meslek haline gelmiştir. Bu nedenle, teorik bilgilerden
yoksun, usta-çırak ilişkisi içerisinde yetişen mimarlar görevi yüklenmişlerdir.
Tüm şehir mimarları Hassa Mimarlar Ocağı’nın belirlediği kurallar çerçevesinde
yapı eylemini sürdürürlerdi.
C- İnşaat Esnafı
Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki yapı eylemi içinde, işgücü açısından en büyük bölümü inşaat
esnafı veya yapı ustaları oluşturmaktaydı. Bu sınıf, yönetiminin dışındaki halk
tabakasının gereksinimi olan konutların yapımında çalışmış olabilir. Ancak
bunların mimar statüsünde çalışmadıkları ortaya çıkmıştır. İnşaat esnafının
konut yapabilmesi için
mimarlardan ruhsat alması gerekmektedir. Ruhsat verilen
inşaat esnafı, Sürekli olarak şehir mimarı tarafından denetleniyordu. Özellikle
İstanbul’da 16. yüzyıldaki hızlı nüfus artışının, getirdiği bir sorun; ehil
olmayan ustalardır. Bununla ilgili fermanlar yayınlanmıştır. H.980 tarihli
fermanda; “naehil ve bilgisiz mimarların çalıştırılmaması istenir”. H.933
tarihli fermanda; “Hassa Mimarları Başı Sinan’a hükimdir ki, Rumilinden ve
sayir yerlerden gelüb neccariye ve benna ilminden haberleri olmayan, ellerine
arşun alub mimarlık edüb, naehil olmagla bina eyledikleri evlerin ekseriya
ocakları tutuşup ihrak olduğu” bildirilmiştir. H.1113 tarihli fermanda ise
“mimarlığa müreallik esnafın kethüdaları kadimüleyyamdan beru mutahıkkiyne
mimar bazıların tezkeresi ile virilegelmiş iken bazı naehil ve namustophik
kimesneleri biz ulufe verip ruus ittirdik”.
Yukarıdaki
fermanlardan anlaşıldığına göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun taşradaki yapı
eylemi içinde özellikle halk tabakasına hitab eden inşaat esnafının varlığı
ortaya çıkmaktadır. Ancak, inşaat esnafının yaptığı binalardaki kontrol görevi
mimarların elindedir. Özellikle konut inşaatlarında, inşaat esnafının mimardan
ruhsat alması gerekiyordu.
İnşaat
esnafına, genellikle “esnaf-ı mimar” adı veriliyordu. İstanbul’da ise neccaran
ve buna tabi “ehl-i hiref” ifadesi kullanıyorlardı.
Evliya
Çelebi, mimarlar esnafını şöyle anlatmaktadır. İşyerleri Vefa yakınında
doğramacı başı işyeridir. Ama büyük ağalık olduğundan bütün ihtiyarları ile
üstadları evlerinde oturur. Tamam yetmiş halifesi vardır ki; her biri İstanbul
gibi bir kale, Ayasofya ve Süleymaniye gibi bir cami yapmaya muktedirler.
Yetmiş kethüda, yetmiş çavuş bütün gün atlar ile dolaşıp sınırdan dışarı ve
cadde üzerinde, yahut bir garib ve fakirin evine havale olarak ev yapanların
hakkından gelip evlerini yıkmaya memurdurlar. Yapan ustanın da hakkından
gelirler”
Ayrıca
diğer inşaat esnafının ,dükkan sayısı ve usta sayısı ile ilgili bilgi
vermektedir.
Bina Esnafı
|
Dükkan Sayısı
|
Nefer Sayısı
|
Marangozlar Esnafı
|
4.000
|
4.000
|
Keresteciler
|
999
|
1.005
|
Bıçkıcı Esnafı
|
30
|
1.000
|
Sıvacı Esnafı
|
--
|
1.000
|
Camcı Esnafı
|
17
|
400
|
Alçıcılar
|
25
|
505
|
Horasancılar
|
85
|
400
|
Kireççiler
|
55 ocak
|
500
|
Yağlı Kireççiler
|
90 ocak
|
600
|
Mermerciler
|
40
|
50
|
Taş kireççiler
|
7
|
300
|
Su Yolcular
|
1
|
300
|
Kiremitçiler
|
--
|
500
|
Kerpiççiler
|
--
|
50
|
Tahta Kurşuncular
|
1
|
300
|
Kurşun Örtücüler
|
--
|
400
|
İnşaat
esnafı, halkın evlerinin yapımında çalıştıkları gibi, gerektiğinde yönetimin
yaptırdığı yapılarda da çalışırlar. Çoğu zaman, Anadolu’da halk kendi evini
kendisi yapıyordu. Halkın içinden yetişen yapı ustaları, işini sattığı toplumun
sınıfına göre statü sahibi oluyorlardı.
Saray
Mimarlarının dışında kalan bu sınıfın yapı sanatı ile ilgili ustaların yetişme
düzeni, tümüyle usta-çırak ilişkisine dayandığından, örgüt mimarlarını
bunlardan ayıran nokta saray mimarlarının hendeseyi bilmeleridir.
MİMARLARIN EĞİTİMİ
Hassa Mimarları ve Şehir
Mimarları, ilm-i hendesede ve sanat-ı mimariye de kamil kimseler olması
gerekiyordu. Bu yüzden hendese konusunda eğitilmeleri gerekiyordu. Ancak bu
eğitim sadece teorik olarak kalmıyordu. Temelde pratiğin yaşanılmasıyla
kazanılıyordu.
Eğitim
devşirme olarak Acemi Oğlanlar Okuluna girilmesiyle başlıyordu. Burada
uygulamalı sanatlardan birisine giriliyordu. Mimar Sinan’ın neccarlığı,
Sedefkar Mehmet Ağa’nın ise sedefkariliği seçtiğini biliyoruz. Ancak bu
branşlara girmeden önce öğrenci, bir yetenek sınavına tabi tutulmaktaydı. Eğer
başarılı olursa kabul ediliyordu. Sedefkar Mehmet Ağa’nın başından böyle bir
olay geçmiştir.
Risale-i
Mimariye’de bu olay açıkça anlatılmıştır. “Bu oğlan sizin sözünüz üzere ,eğer
kendinden kabiliyetli olup bu ilim ve san’ata gönül verdi ise, bir an içinde
onu denemek ve sınamak kolaydır. Keserle bir kirişe vurup bir yerine nişan
edin. Ondan sonra o keseri uğur dileyerek eline verin. O da alup Allah’a
tevekkül ederek sallayup vursun. Eğer kese o nişan olan yere rastgelirse onda
meyil ve kabiliyeti açık-saçık belli olup sonra san’atında daha ziyade üstadı
ve iş eri olur”
“Ağa’da
keseri, tezene ile idman bularak sağ eliyle alıp keseri sallayıp, bin kez o
kirişe vurdu. Her sallayıp vurdukça nişana vurdu, o nişana keseri rast
getirdiğinde ve keser sallayışına hayretler içinde kaldılar”
“Oğul bu
san’at sana uygun ve layık görüldü. Zira mimarların işleri çoğu şerefli camiler
ve güzel mescitler yapmaktır.Burada şöyle bir çelişki ortaya çıkmaktadır; Mehmet
Ağa sedefkari kerhanesinde yetenek sınavına tabi tutulmuştur. Ancak, sınavı
başardıktan sonra; “mimarların işleri çoğu şerefli camiler ve güzel mescitler
yapmaktır” denmiştir. Buradan da anlaşıldığı gibi, yapı sanatlarına ayrılan her
öğrenciye mimar gözüyle bakılmakta bu yolda yetiştirilmekteydi.
Mimarların
Yetiştirilmesinde Uygulanan Eğitim Nasıldı?
“Büyük bir
pişmanlık ile bahçe içinde bir kör gibi kah o yana ve kah bu yana gezip
giderken (Mehmet Ağa) gördü ki; Sedefkariler kerhanesinde bir genç, elinde bir
kitap tutup okur. Bölüm bölüm okudukça yine onlara dönüp söyler anlatır. Meğer
okuduğu kitap hendese ilmine dairmiş”.
“Kitap
okuyan genç adam:” –Eğer bu oğlan bu kabiliyetle bu san’ata meyl ederse bende
hendese ilmini ona öğretip elinde olan kitabın bir nüshasını da yazıp ona
armağan edeyim ki, ömrü oldukça benden bir yadigarım kalsın”
Yukarıda
anlatıldığına göre, sedefkarilerin kerhanesinde teorik bir eğitimin olduğu
kesinleşmektedir. Bu kitap hendese ilmiyle ilgili kitaptır. Risalede anlatıldığına
göre geometri ile ilgili geniş bir bilgi veren bu kitabın EŞKALÜ’T TESİS olduğu sanılmaktadır. Şemseddin Muhammed b.Eşref el
Huseyni es-Semerkandi tarafından yazılmış olan bu kitabın, mimaride veya
yapılarda kullanılan geometrik şekilleri ifade ettiği düşünülmektedir.
Osmanlı
medreselerinin, Hasıye-i Tecrid medreseleri adı verilen ilk kısmında hisap ve
eşkali tesis denilen hendese ile kozmolografya okutuluyordu. Buradan
anlaşıldığına göre medrese okutulan hendeseye Eşkalü’t Tesis de
deniliyordu.
Bu teorik
eğitimi Sinan dahil diğer mimarların görüp görmedikleri konusunda kesin bir
bilgimiz yoktur. Ancak tüm mimarların Acemi Oğlan Okulu’ndan geçtiğini
biliyoruz. Ayrıca Eşkalü’t Tesis adlı
kitabın 13. yüzyılda yazıldığını biliyoruz. Bu nedenle diğer mimarların da bu
eğitimi gördükleri düşünülebilir. Ancak, 17. yüzyılda varolduğunu, Risaliye
Mimariye’den öğrendiğimiz bu eğitimin başlangıcını ne kadar eskiye indirmemiz
mümkündür? Hassa Mimarlar Ocağı’nın kurulmasıyla düzenli bir yapı eyleminin
yapılması ve bunun kontrol altında tutulması yolunda çalışmalar yapılmıştır. Bu
çalışmalar için fazla sayıda mimar gerekmiştir. Bu nedenden dolayı; daha az
eleman yetiştiği usta-çırak ilişkisine dayalı eğitimden farklı olarak, daha çok
mimar yetiştirmeye yönelik teorik eğitim seçilmiştir. Böyle bir eğitime
geçilmesinin en büyük etkeni de Hassa Mimarlar Ocağı’nın kurulmasıdır.
Gözden
kaçırmamamız gereken bir nokta, saraydaki Acemi Oğlanlar Okulu’nda özel olarak
öğrenci kabul eden mimarlık bölümünün olmamasıdır. Mimarlık pratik eğitimle
kazanılan bir sanattır. Mimar Sinan neccarlığı seçtikten sonra, bu daldaki ünlü
ustaların yanında cami, han, çeşme gibi yapıların inşasında işçi olarak
çalışmıştır. Sedefkar Mehmet Ağa’da Mimar Sinan’la çalışma olanağı bulmuştur.
Ayrıca orduyla birlikte savaşa giden mimarların, sefer sırasında mimarlık
açısından büyük tecrübeleri olmuştur.
İnşaat
esnafının eğitimi ise tamamen pratiğe dayalı usta-çırak ilişkisiyle doğrudan
sağlanmaktadır. İnşaat esnafı kendi alanlarında bir örgütlenmeye sahiptir. Her
esnaf grubunun bir halifesi vardır. Hiyerarşik bir yönetime sahip olan esnaf
gruplarında eleman yetiştirmek için şu şekilde bir yöntem uygulanmaktadır: “Bir
mesleğe girmek isteyen çocuğun bağlı olduğu şartlar değişmez bir kesinlik
taşırdı. İlk iş aday için tahkikat açılmasıydı. Şayet Çocuk; süt-soyu temiz,
kefili sağlam ise bir ustanın yanına çırak edilirdi. Cemiyette ahlak esastı.
Her ne pahasına olursa olsun sahteyi, taklidi mesleğinin çevresinden uzak
tutmak iş hayatına leke değdirmemek lazımdı.
Bununla
beraber çırak olarak esnaf grubuna giren çocuk ustasından yalnız mesleğinin
inceliklerini ve sırlarını öğrenmekle kalmaz, aynı zamanda bir manevi otorite
temsilcisi olan esnaf grubunun terbiyesine de dahil olarak edeb-erkan ve
muamele öğrenirdi. Bu suretle de görenek-gelenek icablarını talim ederek ahlak
nizamlarını geliştirir ve cemiyette hakim olan şifai kültürün talim ettiği
kıymetleri, nazari ve ameli saflarıyla görüp geçirerek mesleğinin en mükemmel
tipini meydana getirirdi.
Mühim olan
şu ki; meslek şerefinin bu derece inceden inceye düşünülmüş olduğu ticaret ve
sanat hayatındaki disiplini temin eden kuvvet sert, çatık ve zorba bir inzibati
değil, esnaf grubunun manevi himayesine almış olan halifeden gelen bir kudsiyet
çeşnisi idi.
Meslek
mukaddestir, mesleğe ihanet, halifeye ve Allah’a ihanet demektir. Senelerce
çırak olarak çalışan çocuk ,ustanın sanatı ve ahlakı ile pişer ustanın
takdiriyle kalfalık rütbesine yükselmek için tebligat yapılırdı. Daha sonra
ustalık sıfatını kazanması için esnaf grubu içinde müzakere edilirdi”
“O
devirlerde hoca ile talebe bir kılıcın iki yüzü gibi ayrılmış bütündür. Eğer
onlar yol boyunca sohbet ve muhabbet ediyorlarsa bu alıcı-verici sistem, bu
öğrenme ve öğretme aşkıyla bir kabdan diğerine aktarılan bilgi, medeniyetin
kültür mübadedelesinde olağan hallerdendi.
Esnaf
sınıfı içinde de, her ne kadar yönetime bağlı olmasa da geleneksel hiyerarşik
bir sistem kurulmuştur. Meslek isteyen çocuklar çıraklıktan başlayarak ustalığa
kadar uzanan tamamı yakın ilişkiye bağlı pratik bir sistemle
yetiştiriliyorlardı.
MİMARIN YETKİLERİ
Bu bölümde, mimarın toplum
içindeki yerini belirleme açısından ele alınması gereken başka bir konu;
mimarın yetkileri tartışılacaktır. Osmanlı toplumununun genel durumunu göz
önüne aldığımızda, yetkisi olan kurumun ya da bireyin doğrudan yada dolaylı
olarak yönetimle bağlantısı olması gerekiyordu.
Osmanlı İmparatorluğu’nda
mimarlar sınıfı içinde böyle bir yetkiye Hassa Başmimarı sahipti. Çünkü
imparatorluk topraklarında sürdürülen imar faaliyetlerinin çıkış noktasıydı. Bu
yetki padişahın istekleriyle sınırlıydı.
Şehir
Mimarlarının yetkisi, daha sınırlıydı. Bulundukları şehirlerde çalışan inşaat
esnafı, kullanılan malzeme ve inşaatın durumunu kontrol etmekle sınırlıdır. Bu
yetki aynı zamanda Hassa Başmimarının verdiği görevdir. Hassa Başmimarı olan
mimarların çoğu bu göreve gelmeden önce, devletin çeşitli kademelerinde farklı
görevlerde çalışmışlardır. Hayatları hakkında bilgiye sahip olduğumuz
mimarlardan bazıları, Su Nazırı olmuşlardır. Aynı zamanda Yeniçeri Ocağına
kayıtlı birer asker olan mimarlar, ordunun seferi sırasında çeşitli görevlerle
sefere çıkıyorlardı
Hassa
Başmimarı Sinan’a 1588 yılında verilen fermanda; neccar ve benna yevmiyesinin
oniki’şer akçe olması istenmiştir. Emir, sultandan gelmesine rağmen, uygulama
yetkisi başmimara aittir. Saray çevresinden veya diğer yerlerden mimari ile
ilgili bir sorun hakkında sultana dilekçe verildiğinde, inceleme yapılıp
sorunun çözümü hakkında mimarbaşına emir verilir. Örneğin; “İstanbul Kadısına
ve Mimarbaşına hüküm ki; İstanbul’da merhum Koca Mustafa Paşa evkafı
mütevellisi yüksek eşiğime dilekçe verip merhumun evkafından, darphane
yakınında bulunan Kurşunlu Han diye bilinen yapının kerizi olmadığını bu yüzden
her yıl çirkefin boşaltılmasına vakfın nice bin akçesinin harcandığını,
karşılığında kar sağlanamadığını, kagir bina yapmanın gerektiğini lakin şehrin
bazı çeşmelerinin su yolları olduğu için akıtılacak başka yer olmadığını
bildirerek o konuda benim uygunumu dilemiştir. Buyurdum ki, sözü edilen han’a
bir usta ve bir adam gönderilip gerçekten hanın ihtiyacı olduğunu ve söylenen
kerizin bunun çirkefini de alabileceğini, ne kadar harcama ile olacağını ve o
kerizin ihtiyaca yardım etmesinin vakıfa faydasının bulunup bulunmadığını,
bulunuyorsa niye olduğunu öğrenip olduğu gibi yazarak bildiresin”
Bunun gibi
ve daha bir çok konuda mimarbaşı, yönetimden gelen emirleri uygular ve onun
yetkisi, bu emirlerin uygulanması sırasında ortaya çıkar. Yani az önceki
belgedeki vakıf keşfi için adam göndermek gibi yada savaşa gidecek mimarları
seçmek, şehir mimarlarını seçmek, şehir mimarlarını görevlendirmek, inşaat
esnafına ruhsat vermek gibi yetkilere sahiptir.
Bu
yetkilerinin dışında, sultan adına satış yapabilme yetkisine de sahiptir.
1562-1563 tarihli iki satış hüccetinde; Kanuni Sultan Süleyman’ın Süleymaniye
Camii’nden arta kalan yerlerin satışına karar verdiği ve Sinan’ın sultan adına
bu satışı yaptığı bildirilmektedir.
Hassa
Başmimarı, savaş zamanında sınırlara asker sevkedilirken gerektiğinde inşaat
esnafını da görevlendirirdi. Başmimar yerine göre, bir inşaat için emrindeki
mimarlardan bir veya ikisini devlete ait inşaatın bitirilmesi hususunda
görevlendirebilirdi.
Hassa
Mimarlık Ocağı’nın devlete bağlı, kendi içinde bir yönetimi olduğu kesindir.
Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki yapı eyleminin kontrolünden sorumlu olan bu
teşkilatın yöneticisi olan Hassa Başmimarının etkin yetkilere sahip olması
doğaldır. Ancak elimizdeki kaynaklardan anlaşıldığına göre, sınırlı bir yetkiyi
kullanabiliyordu. Bu da; Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer kurumlarında olan
sultanın sınırıydı. Mimar Sinan’a ait belgelerden de anlaşıldığı gibi en ufak
mimari sorunun çözümü için sultana dilekçe vermek gerekiyordu. Eğer sultan
konuyu inceledikten sonra yapılmasına karar verirse, işin yapılmasını
yönetecek, usta ve malzeme sağlayacak kişi başmimardı.
SONUÇ
Osmanlı İmparatorluğu sınırları
içerisinde sürdürülen yapı faaliyetinde çalışan üç ayrı sınıf ortaya çıkmıştır.
Bunlardan iki sınıfı mimar adı altında diğerini ise inşat esnafı olarak
gruplandırmak mümkündür.
Mimarlar
sınıfı, Hassa Mimarları ve Şehir Mimarları olmak üzere ikiye ayrılır. Hassa
Mimarlar Ocağı altında örgütlenmiş olan Hassa mimarları, organizatörlük ve
kontrolörlük işini yapıyorlardı. Şehir mimarları ise başkent dışında yapı
eylemini kontrol altında bulunduruyorlardı.
İnşaat
esnafı ise, halk kesiminin ihtiyacını karşıladıkları gibi, devlet inşaatlarında
da görev yapıyorlardı.
Mimarların
eğitimi için saray içerisinde belirli bir sistem oluşturulduğu ortadadır. Bu
eğitim teorik ve pratik olmak üzere iki aşamalı uzun bir süreç içerisinde
gerçekleşiyordu. Ancak, saray içerisinde mimarlık mesleğinde öğrenci
yetiştirmek için ayrı bir bölüm kurulmamıştır. Yetişen tüm mimarlar inşaat
işinin farklı bölümlerinde (neccarlık ve sedefkarlık gibi) teorik bilgi
alıyorlardı. Daha sonra, pratikte bilgilerini geliştiriyorlardı. İnşaat esnafı
ise tamamen usta-çırak ilişkisiyle yetişiyorlardı.
Osmanlı
mimarının yetkisi yönetim tarafından kontrol altında tutulmaktaydı. Mimarbaşı,
sultandan emir almadan, yapı işleriyle ilgili kurallar koyamıyordu.
Sonuç
olarak mimarlık mesleği Osmanlı toplumunda önemli bir yere sahipti. Bu nedenle
politik etkilere açık durumdaydı
KAYNAKLAR
- ALTINAY,
Ahmet Refik : Türk Mimarları, İstanbul,
1977
- ALTINAY,
Ahmet Refik : XVI. Yüzyılda
İstanbul Hayatı, İstanbul 1935
- ALTINAY,
Ahmet Refik : XII. Asırda İstanbul
Hayatı, İstanbul 1930
- AREL,
Ayda: Osmanlı Konut Geleneğinde
Tarihsel Sorunlar, İzmir, 1982
- AYVERDİ,
Semiha: Osmanlı Asırları, Cilt
III, İstanbul, 1975
- EVLİYA
ÇELEBİ : (Zuhuri Danışman), Seyahatname,
Cilt II, İstanbul 1978
- ERTEKİN,
Haldun: “Sinan Haftasının Düşündürdükleri. Büyük Sinan mı Mimar Sinan mı? Mimarlık Dergisi, 81/6 sayı 168,
s. 8-9
- GÖKYAY,
Orhan Saik : “Risale-i Mimariye Mimar Mehmet Ağa Eserleri” İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya Armağan,
Ankara, 1976, s113-215
- KONYALI,
İbrahim Hakkı: Mimar Koca Sinan,
İstanbul, 1948
- KUBAN,
Doğan : 100 Soruda Türkiye Sanatı
Tarihi, İst., 1978
- NALBANTOĞLU,
Ünal: “Sinan’ın Ortamı” Mimarlık Dergisi, 81/6, sayı 168, s.17-19
- ORHONOĞLU,
Cengiz: Osmanlı İmparatorluğu’nda
Şehircilik ve Ulaşım Üzerine Araştırmalar, İzmir, 1984
- TURAN,
Şerafettin: “Osmanlı Teşkilatında Hassa Mimarlığı”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt I, Sayı I, Ankara, 1963,
s.174 vd.
- UZUNÇARŞILI,
İsmail Hakkı: Osmanlı Tarihi,
Cilt II, Ankara 1965
- ÜNAL
Halit : “Semerkandi’nin Eşkalü’t Tesis’i ve Öklid Geometrisi” II.Uluslar arası Bilim ve Teknoloji
Tarihi Kongresi, İstanbul, 1986, s. 13-20
Yorumlar
Yorum Gönder