Soyutlama ve Soyut Dr.Özand Gönülal
Soyutlama ve Soyut
soyut somutun
karşıtıdır. Soyutlama, doğadaki nesneye insan varlığının kendisini dahil
etmesinin karşıtı olarak, yine nesneden ahreketle ama nesne dışında varolma
çabasını ifade etmektedir. Soyutlama insan varlığının ilkel taklit tavrından
kurtuluşu ortaya koymaktadır. Ancak sanata ilişkin yaratma süreçlerinin erken
dönemlerinde soyutlama tavrının egemen olmasına rağmen, Yunan ve Rönesans
süreçlerinde yerini natüralist bir tavra bırakmıştır.
İnsan varlığının soyutlama tavrının psişik özelliğinin
temelinde dış dünya olayları karşısında duyduğu bir iç huzursuzluğun temeli
gözükmektedir. Bu huzursuzluk, dinsel nitelikli dürtülerin, dış dünyayı
algılaması üzerinde etkileri sayesinde, soyutlama tavrı ile giderilmeye
çalışılmaktadır. Böylece zorunlu ve değişmez şeylere bakarken insan
varlığının genel olarak tesadüfiliğinden, keyfiliğinden kurtulmak dürtüsüdür.
Riegel, soyutlama tavrının temelini ısrarla eski uygar
boyların sanata ilişkin yaratma süreçlerine dayandırmaktadır. Bu boylar,
nesneleri karmaşık ve belirsiz olarak duyularıyla fark ederler. Bu fark ediş,
dış dünyaya ait nesnelere ilişkin benzeştirme yaklaşımını sergilerler.
Dolayısıyla onların çzdiklerinde doğaya ilişkin nesnelerin karekteristik
özellikleri yansıtılır. Böylece doğaya bağlı olmalarına karşın, yaptıkları bir
taklit değil, duyumların ifadesi olarak ortaya çıkarlar.
Wörringer’e göre, soyutlama iç tepisinde, kendi kendinden
vazgeçme iç tepisinin gücü, benzeri olmayan daha büyük ve daha tutarlı bir
güçtür. Soyutlama iç tepisi, burada özdeşleyim ihtiyacında olduğu gibi,
bireysel varlıktan kaçma iç tepisi olarak değilde, zorunlu ve değişmez şaylere
bakarken insan varlığının genel olarak tesadüfiliğinden, genel organik varlığın
görünüşteki keyfiliğinden genel organik varlığın görünüşteki keyfiliğinden
kurtulma iç tepisi olarak kendini gösterir.
Soyutlama sürecinde, dış dünyadaki nesnelerle bağlantılı bir
karekterize etme tavrı egemen olurken, soyut ise doğadan tamamen kurtulmayı
ifade etmektedir. Soyut kelime karşılığı olarak nesneden uzaklaşmaktır. Zaman
zaman soyutlamanın iç tepisinin yarattığı bir sonuç olarak
gösterilmektedir. Ancak sanata ilişkin yaratma sürecinde Kandinsky’nin anlık
fark edişi ile resim uygulamalarında ortaya çıkmıştır. Bu fark ediş doğaya
ilişkin nesnel gerçeklikten tamamen uzaklaşarak insan varlığının
şartlanmışlıklarından kurtulma isteğinin göstergesidir.
Kandinsky’e göre soyut, insan varlığının iç dünyasının
ifadesidir. Ancak bu iç dünya,insanın duygusal boyutu değildir. Tam tersine bu
duygulardan tamamen uzaklaşarak, yüksek benliğin özgürlüğe kavuştuğu noktadır.
Soyut kelimesi genellikle sanat kelimesi ile birleştirilerek
“soyut sanat” şeklinde kullanılır. Ancak sanat ne somuttur ne de soyut. Bu olgu
olması dolayısıyla “sanat” yaşanılır bir fark ediştir. Bir başka boyutta
varoluştur. Bu fark ediş yüksek benliktir ve bir başka boyutta var olanda
“yüksek benlik” tir.
Aslında Kandinsky’nin kitabında sözünü ettiği Teosafi
akımının öngörüsü bu durumu açıklamaktadır. Buna göre insan duygularını aşarak
en üst düzeye, tinselliğe ulaşabilir. Tinin belirginleştiği, duyularla
algılanabildiği tek yer, sanata ilişkin yaratma süreçleri sonrasında ortaya
çıkan nesnelerdir. Bu resim, heykel vb. nesneler olabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder