Sanat Nedir? Dr.Özand Gönülal
Sanat nedir?
Sanatın ne olduğu ifade etmek,, sanatla yakından
ilgiliyseniz, ya da sanata ilişkin süreçler içerisindeyseniz oldukça zordur.
Bir dolap düşünün içi pinpon topları ile doldurulmuş olsun. Sanat nedir sorusu
sorulduğunda o dolabın kapakları açılır ve bütün toplar üzerinize gelir ve
hangisini tutacağınızı şaşırırsınız. Aslında bu soru insanlık tarihi kadar eski
bir soru değildir. Sadece 2500 yıl öncesine dayanan bir geçmişi vardır. Mağara
duvarına resim yapanın, toprak kapların üstüne şekiller çizenin, Mısır’daki
piramitleri yapanın, Yunan vazolarını resimleyenlerin, disk atan atlet
heykelini yapanın sorunu değildir. Aslında Leonardo da Vinci’nin, Rembrant’ın
da sorunu değildir. Diğer yandan Duchamp’ın, post modern anlayışla yaratma
sürecine girenin ya da atölyesinde resim ya da heykel yapanında sorunu değildir
ve olmamalıdır.
Sanat nedir sorusu, önce filozofların temel sorunu olmuştur.
Özellikle evrenin yaratılmasına ilişkin fikirleri sanat sorusunun cevabını
bulmak adına temel oluşturmuştur. Platon sanatı tanımlarken evrendeki
varlıkların yansıması olarak açıklamaya çalışmıştır. Aristo ise sanatı taklit
olarak açıklamayı uygun bulmuştur. Daha sonraki dönemlerde ise diğer
filozoflar, sosyologlar, psikologlar ve sanat tarihçileri sanatı tanımlamaya
çalışmışlardır. Ancak asıl temel soru, yani temel soru; sanat nedir sorusu göz
ardı edilmiştir. Aslında olması gereken tanımdan önce neyin sanat olarak ifade
edilmesinin gerekliliğidir. Yani şu soru sorulmalıdır. Resim sanat mıdır?,
heykel sanat mıdır?, seramik sanat mıdır? Tabii ki hayır. Resim sanat değildir.
Çünkü resim bir nesnedir. Heykel sanat değildir. Çünkü seramik bir nesne dahi
değildir. Seramik diye işaret ettiğimiz nesneler ya bir kaptır, ya bir vazodur
ya da bir kupadır. Dolayısıyla o nesnelerin adı seramik değildir. Peki seramik
nedir ? İşte yukarıda saydığımız nesneleri yapmak üzere kullandığımız
tekniklerin tümüne verilen isimdir. O nesneyi yapmak üzere gerekli çamuru
hazırlamakla başlayan, biçimlendirdikten sonra pişirmeye oradan boyamaya ve
sırlamaya kadar uygulanan tekniklerin tümüne seramik adı verilmektedir.
Dolayısıyla sanat ne bir nesne adıdır ne de bir tekniğin
adıdır. Öyleyse sanat bir olgudur. Böyle olunca nesneden hareketle yaptığımız
adlandırmalar, yani resim sanatı ifadesi, heykel sanatı ifadesi, seramik
sanatı, fotoğraf sanatı v.b ifadeler yanlış ifadelerdir. Bunlar olgu olan
sanatı nesnelleştirme tehlikesi ile karşı karşıya bırakır bizi. Bu konuda
birçok filozof ve sanat tarihçisinin farklı ifadeleri bulunmaktadır. Bazıları
görselden, bazıları duyusaldan hareket ederek sanat sınıflamasına
girişmişlerdir. Bunlarda kısıtlı yaklaşımlardır. Birde (finearts) Güzel
Sanatlar ifadesi vardır ki, beraberinde “çirkin sanatlar” düşüncesinin de var
olabileceğini barındırmaktadır. Yurtdışında ve yurtiçinde “Güzel Sanatlar”
olarak yanlış bir biçimde adlandırılmış okullar bulunmaktadır.
Sanatı tanımlamak önemli midir ? hem evet hem de hayır.
Sanatı tanımlamak toplum için önemlidir ancak sanata ilişkin yaratma sürecine
giren kişi için bir önemi yoktur. Toplumun sanat olgusu ile ifade edileni
tanıma gereksinimi vardır. Çünkü toplum belli temel değerlerini oluştururken
sanat olgusundan faydalanma zorunluluğu hissetmektedir. Bu sayede estetik
değerlerini belirleyecek ve değer olanı yaşamına dahil edecektir. Böylece
yaşamsal kaliteyi yakalayabilecektir.
Sanat, insanın yüksek benliğini devingen bir süreç
sonrasında bir başka boyutta varetmektir. İnsanın yüksek benliği Nietsche ve
Freud’un belirttiği benlik kavramlarından farklı olarak fark ediş boyutudur. Bu
fark ediş varedildiğinde gerçekleşmektedir. Her insanın bu fark edişi
yaşayabilmesi şüphelidir. Yaşanan devingen süreç devinim dışında bir özelliğe
sahiptir. Devingen süreci anlayabilmek için içinde onlarca bilye bulunan bir
tepsi düşünün. Bu tepsiyi hareket ettirerek bilyelerin hareketlenmesini
sağlayın. O andan itibaren bilyelerin birbirlerine vurmalarını ve hangi
noktaları ile birbirlerine temas edeceklerini kontrol edemezsiniz. Hatta
birbirlerine temas eden bilyelerin bu temastan sonra temas edecekleri diğer
bilyeleri kestirebilmek çok zordur. İşte devingen süreç böyle bir yaşamsal
özellik barındırmaktadır. Sanata ilişkin yaratma sürecine giren kişi, bu
yaşantısı içinde bazen tasarladığının dışında kontrol edemediği bir çok faaliyeti
gerçekleştirmektedir. İşte bu tür faaliyetler sonrasında yüksek benlik başka
bir boyutta var olmaktadır. Bu başka boyutlar ise, yüzeydir, hacimdir, sestir,
sözdür ve mim’dir. Yani sanata ilişkin yaratma sürecine giren kişi kendi
tercihleri doğrultusunda, yüksek benliğini yüzeyde varedebilir, hacimde
varedebilir, sesle varedebilir, sözle varedebilir ya da mimle varedebilir. Eğer
yüzeyde varetmeyi tercih etmişse bu sürecin sonunda bir resim ya da fotoğraf
ortaya çıkar. Hacimle varetmişse ya bir heykel ortaya çıkar ya da mimari bir
yapı ortaya çıkar. Sesle varederse bir müzik eseri, sözle varederse bir edebi
eser, mimle varetmişse de oyunculuğa ilişkin bir karekter tanımlaması ortaya
çıkmaktadır.
Sonuçta bir yaşantı sürecidir sanat dediğimiz olgu. Bu
yaşanmışlığın delili sanat eserinde ortaya çıkar. Ortaya çıkan eseri oluşturan
unsurların özellikleri ve unsurların birbirleriyle ilişkileri o yaşanmışlığı
ifade eder.
Yüksek benliği yüzeyde varetmek için yaşanan sürece ait
yaşanmışlığın ifadesini resim ya da fotoğrafı oluşturan unsurlar ki, bunlar
temel olarak lekeler ve biçimlerdir, bunarlın bir araya geliş dinamiğini
oluşturan kompozisyon tüm bu yaşanmışlığın ifadesini ortaya koymaktadır. Bu
durum heykelde doku ve biçimler olarak, müzik eserinde sesle (nota) ilişkisiyle,
edebi eserde sözcüklerin ifadesiyle, mim de ise karekter ifadeleriyle ortaya
konmaktadır.
Böylece sanat; yüzeyde sanat, hacimle sanat, sesle sanat,
sözle sanat ve mimle sanat olmak üzere beş temel ayrımla anlaşılır hale
gelmektedir.
Ancak sanat olgusu sadece sanata ilişkin yaratma sürecine
giren kişinin yaşanmışlığına dayanarak ifade edilmesi büyük bir eksikliği de
beraberinde getirmektedir. Çünkü yaratma süreci sonunda ortaya çıkan eser,
izleyen tarafından da onun yaşamına dahil olmaktadır. Sanat eserinin sahip
olduğu unsurların özellikleri onu işleyenin yaşamsal boyutunda da tetikleyici
görevler üstlenmektedir. Örneğin bir resimde kullanılan mor renk yaratma
sürecine giren insanın yaşadığı bir travmanın ifadesi olarak karşımıza
çıkarken, onu izleyen için farklı bir yaşamsal boyutu tetikleyici bir
özelliğe sahip olabilir.
Sonuç olarak sanat, salt insan varlığı için geçerli olan
herhangi bir yaşamın ifadesidir. Ancak yaşamsal ifade açısından basit bir
boyutu ortaya koymasına karşın algılama açısından üst dilin ifadesinde yerini
almaktadır. Ancak bir tabu değildir.
Yorumlar
Yorum Gönder