FROM ABSTRACT PAİNTİNG TO ABSTRACT PHOTOGRAPHY / SOYUT RESİMDEN SOYUT FOTOĞRAFA Dr.Özand Gönülal
19. yy
başlarında Niepce ( 1765 – 1833 ) tarafından gerçekleştirilen ilk doğa
fotoğrafının çekilmesiyle birlikte; insan varlığının sanata ilişkin yaratma
süreçlerinde yaklaşık M.Ö 40.000 yıllarından itibaren resim uygulamalarında
yakalamaya çalıştığı doğa gerçekliğine ulaşılabilmiştir. İşte bu süreçte ortaya
çıkan fotoğraf tekniği, doğaya bağlı nesnel gerçeği olduğu gibi yansıtabilme
yeteneği dolayısıyla resimde yeni bir kırılma sürecinin başlamasına neden
olmuştur. Cezanne’ın 1904 yılında Emile Bernaroli’ye yazdığı bir mektupta “
doğada her şeyin küre, koni ve silindire uygun olarak biçimlenmiş” olduğunu
ifade etmesiyle kaynağını bulmuştur. Bu ifade aynı zamanda, sanata ilişkin yaratma
süreçlerinde “naturalist tavrın” geride bırakılarak, “kavramsal tavra” geçişini
de sağlamıştır. Ancak her ne kadar soyutlama isteği olarak vurgulansa da soyut,
Kandinsky’ nin anlık fark edişi ile ortaya çıkmış bir süreçtir. Bu fark ediş
doğaya ilişkin nesnel gerçeklikten uzaklaşarak insan varlığının
şartlanmışlıklarından kurtulmak isteğinin bir göstergesidir. Soyut üsluptan
etkilenen Francis Bruguiere (1880–1945) ve Alvin Langdon Coburn’in (1982-1966) uyguladığı tekniklerle ilk
soyut fotoğraf çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de ise 1980’lerin
başında Ahmet Öner Gezgin Nuri Bilge Ceylan, Adnan Ataç, Ali Rıza Akalın ve
Tuğrul Çakar soyut fotoğrafın önemli temsilcileri olarak öne çıkmıştır.
Soyut kavramıyla
tanımlanan yaratma biçimi resim ve fotoğrafın birbirini etkileyen değil, ama
aynı anlamı yansıtan nesne olduklarının ispatı olarak değerlendirilebilir.
Çünkü soyut öncesi resim ve fotoğrafın doğa gerçekliğini yansıtma biçimi
uyguladıkları tekniklerden ötürü farklı
olsa da, soyutta bu farklılığı göremeyiz. Çünkü artık her iki uygulama alanında
kullanılan, renk ve biçimdir. Her ikisi de nesnel gerçeklerden uzaklaşarak
öznel boyutta varolmuşlardır.
Anahtar
Kelimeler : Soyut, resim, fotoğraf, soyut resim, soyut fotoğraf
SUMMARY
FROM ABSTRACT PAİNTİNG TO ABSTRACT PHOTOGRAPHY …
Human beings
have tried to reach natural reality in their drawing technique since B.C.
40.000 and human being reached that after the first nature photography was
taken in the early 19 th century. In this years appearing new technic of
photography caused that beginning new refraction process in drawing arts with
(by) ability of reflecting objective nature reality as so It found resourse
after Cezanne explained that "everything shaped in accordance with globe,
cone and cylinder in the nature" in his letter which was written to Emile
Bernaroli in 1904. At the same time this expression has provided the passage from naturalist attitude
to conceptual one in the creative process of art . However, intangibly is a
process which appeared with Kandisky's instant realization although underlined as desiring abstraction.
This realization is an indicator for the need escape from requirement of being
human by diverge from objective reality of nature. First abstract photograph
works were taken with technics performed by Francis Bruguiere and Alvin Langdon Coburn who
effected by abstract style Also in Turkey Ahmet Öner Gezgin, Nuri Bilge Ceylan,
Adnan Ataç, Ali Rıza Akalın and Tuğrul Çakar were major photographers who
working about abstract photography
Creation style
defining with abstract concept , painting and photograpy are not effected each
other but they are object which reflecting same meaning although style of reflecting nature reality
Because both of performing style using color and shapes at that both of them
draw away from objective realities and existing subjective style.
Keywords : Abstract
, photography, painting ,abstract photography, abstract painting
19. yy
başlarında Niepce ( 1765 – 1833 ) tarafından gerçekleştirilen ilk doğa
fotoğrafının çekilmesiyle birlikte; insan varlığının sanata ilişkin yaratma
süreçlerinde yaklaşık M.Ö 40.000 yıllarından itibaren resim uygulamalarında
yakalamaya çalıştığı doğa gerçekliğine ulaşılabilmiştir. Fotoğraf tekniğinin
ortaya çıktığı yıllarda insanoğlu, resim uygulamalarında şartlanmışlıklardan
kaynaklanan doğa gerçekliği yerine, gördüğü doğa gerçeğini resmetme çabasını
sergiliyordu.[2] Empresyonizm olarak
adlandırılan bu üslupsal süreçte, resim uygulamalarında nesnelere ilişkin
şartlanılmış bilgi yerine, doğrudan gözleme dayalı olarak elde edilen nesnel
bilgi aktarılmaya çalışılıyordu. Sanatçılar, Empresyonizm’e gelene kadar resim uygulamalarında; doğaya ilişkin olarak biçim ve renk bilgisini şartlanmışlık boyutuna
taşıyarak, her zaman diliminde aynı renk ve biçimi kullanmışlardır. Ancak Empresyonist anlayışla
bu yaklaşım değişerek doğaya ilişkin nesnelerin, gerçekte böyle olmadığı ortaya
çıkmıştır. Bu kavrayış İsmail Tunalı’nın kitabında belirttiği pozitivist –
empresyonist varlık kavrayışıdır. [3] Bu tamamen göz duyarlılığına dayalı olarak
duyumlanan bir üslup anlayışının ifadesidir.[4]
Dolayısıyla bu durum insan varlığının doğaya ilişkin nesnel gerçekliğe ulaşmak
adına gerçekleştirdiği ilk adım ve önemli bir tecrübedir.
İşte bu süreçte ortaya çıkan fotoğraf tekniği, doğaya bağlı nesnel gerçeği olduğu gibi yansıtabilme yeteneği dolayısıyla resimde yeni bir kırılma sürecinin başlamasına neden olmuştur. Fotoğraf tekniği hızla gelişerek doğaya ilişkin nesnel gerçekliği yansıtabilmek açısından önemli aşamalar kaydetmiştir.[5] Doğa gerçeğini birebir ortaya koyan fotoğraf tekniği karşısında resim, XX. yy başından itibaren yeni bir arayışa girmiştir.[6]
Bu arayış, Cezanne’ın
1904 yılında Emile Bernard’a yazdığı bir mektupta “ doğada her şeyin küre, koni
ve silindire uygun olarak biçimlenmiş” olduğunu ifade etmesiyle kaynağını
bulmuştur.[7] Bu
ifade aynı zamanda, sanata ilişkin yaratma süreçlerinde “naturalist tavrın”
geride bırakılarak, “kavramsal tavra” geçişi de sağlamıştır. Başlangıçta
Cezanne’ın etkisiyle, doğaya ait nesnelere ilişkin yapısal bir sorgulama
başlasa da, kısa sürede nesnenin kavramsal boyutta algılanmaya başlandığı
görülmektedir. Juan Gris’in “çivi kavramı olmadan çivi bile yapamam” ifadesi
Platon’dan Husserl’e kadar uzanan idealist felsefe ile özdeşleşen bir düşünce
boyutunun varlığını ortaya koymaktadır.[8]
Bu anlayışla
oluşan “kavramsal tavrın” sanata ilişkin yaratma süreçlerinde doğaya ait
nesnelerin kavram boyutunda kavranabilmesi, devingenlik ve eş zamanlılık
anlayışlarının da gözönünde bulundurulmasıyla açıklanabilir. Bu yaklaşım
Kübizm’in de doğmasını sağlamıştır. Kübizm soyut bir hareket olarak görülmesine
karşın, gerçekten daha gerçek bir yaratma çabasının yansıması olarak
değerlendirilmektedir.[9] Ancak
sanata ilişkin yaratma süreçlerinde, insanın yüksek benliğini bir başka boyutta
varedebilmek adına, soyut kavramına
karşılık gelebilecek uygulamalar XX. yüzyılın başlarında Kandinsky ile resim tarihi
içine girecektir.[10]
XX. yüzyılın
başında Worringer tarafından, soyut yaklaşımların temelinde “soyutlama”
isteğinin yattığı vurgulanmıştır.[11]
Ancak her ne kadar soyutlama isteği olarak vurgulansa da soyut, Kandinsky’ nin
anlık fark edişi ile ortaya çıkmış bir süreçtir. Bu fark ediş doğaya ilişkin
nesnel gerçeklikten uzaklaşarak insan varlığının şartlanmışlıklarından
kurtulmak isteğinin bir göstergesidir. Böylece yüzeyde gerçekleştirilen
uygulamaların temel unsurları olan renk (ışık) ve biçim ona bakan insan
varlığının iç dünyası ile doğrudan ve ön yargısız bir ilişki kurmasını
sağlayacaktır. Böylece duygulanım boyutu şartlanmışlıklarla değil, algı ile
biçimlenecektir ve yüzeyde sanat uygulamalarından olan resim ve fotoğraf, doğa
gerçeğinden uzak, insan varlığının algı boyutundaki yaşanmışlıklarının
oluşturduğu potada eriyerek bir değer bulacaktır.
Resimden daha
kesin bir doğrulukla gerçeği belgelemek amacıyla icat edilen fotoğraf, XIX. yy
başlarında ortaya çıkmasıyla birlikte bir süre bu gerçekliğe hizmet etmesine
rağmen, resim alanında ortaya çıkan akımlardan etkilenerek, yaratma süreci
içerisinde yüzeyde sanat adına, farklı bir tekniği yürüten bir yaratma aracı
haline dönüşmüştür. [12] Soyut üsluptan etkilenen Francis Bruguiere
(1880–1945) (Foto:1) ve Alvin
Langdon Coburn’in (1982-1966) uyguladığı tekniklerle ilk soyut fotoğraf
çalışmaları (Foto:2) gerçekleştirilmiştir.
Foto 1.Francis Bruguiere Foto 2. Alvin Langdon Coburn
Deneysel
fotoğraf olarak adlandırılan ve I.Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan Dada
akımının “anti-sanat” düşüncesinden hareketle gerçekleştirilen soyut fotoğrafın
erken örnekleri gazete ve dergilerde yayınlanmış fotoğraflarla yapılan kolaj ve
montajlardır.[13] Bunların dışında soyut
fotoğraf için gerçekleştirilen çalışmalar teknik farklılıklarıyla ortaya çıkan
uygulamalardır. Coburn’un ‘vortograph’ı Christian Schad’ın ‘schadopraph’ı (Foto:3)
ve Man Ray’ın ‘rayopraph’ları (Foto:4) fotoğrafta soyutu yaratmak için
uygulanan tekniklerdir.[14]
Bunların dışında
Jon Heartfield, Alexandr Rodchenko ve Moholy Nagy gibi yeni teknik arayışları
yanında Andre Kertesz aynalarla deformasyona uğrattığı nü çalışmalarıyla, Ralp
Gibson ışık ile, Rene Burri ise renklerle soyut çalışmalar
gerçekleştirmişlerdir.[15]
Türkiye’de ise
1980’lerin başında Ahmet Öner Gezgin (Foto:5), Nuri Bilge Ceylan, Adnan Ataç,
Ali Rıza Akalın ve Tuğrul Çakar (Foto:6) soyut fotoğrafın önemli
temsilcileridir.[16]
Foto 3. Christian Schad “Schadograph”.
Foto 5. Ahmet Öner Gezgin
Sanat tarihi
içinde, sanata ilişkin yaratmalarda ortaya çıkan soyut yaklaşımlar, yaratan
kişinin kendi objelerini yaratması olarak değerlendirilmektedir.[17] “Soyut
Sanat” olarak adlandırılan bu yaratma süreci içerisinde renk, çizgi, kütle, ton
gibi çeşitli biçim ögelerinin doğa gerçekliğine ait nesnelere benzeyen biçimde
kullanılması sonucu ortaya çıkmaktadır.[18]
Dolayısıyla bir eserin soyut olabilmesi için, içinde doğaya ilişkin nesnel
gerçekliğe ait hiçbir şeyin olmaması, insan varlığının şartlanmışlıklarının
dışında tanıması ve açıklanması mümkün olmayan gerçekliklerden uzak özellikler
taşıması gerekmektedir.[19]
İnsan varlığının
yüksek benliğini bir başka boyutta yaratmak için tercih ettiği fotoğraf tekniği
sonrasında ortaya çıkan fotoğraf nesnesi, yüzeyde sanat ayrımlaması içinde resim
ile eşdeğer nesnel özellik taşımaktadır. Gerçekte resim ve fotoğraf farklı
tekniklerin uygulanması sonrasında ortaya çıkmasına rağmen yüzeyde sanat
kategorisinde yer alan nesnelerdir. Dolayısıyla her ikisinde de kompozisyonu
oluşturan unsurlar ve görsel kaygılar aynıdır.
Yani resmin kompozisyonunu oluşturan, renk, çizgi leke, gibi unsurlar fotoğraf nesnesinde de bulunmaktadır. Dolayısıyla doğaya ilişkin nesnel gerçekliğe ait yaratmalarda, resim uygulaması ile fotoğraf uygulamasında farklı teknikler kullanılarak ortaya çıkan biçimler, uygulanan tekniğe bağlı olarak farklılıklar göstermesine karşın her ikisinde de soyuta ulaşmanın temel gereği hayalleri zorlamaktır.[20] Fakat fotoğrafın teknik zorunluluk gereği objektifin önünde nesnel gerçekliklerin olması gerekmektedir. Ancak soyut fotoğrafta, insan varlığının ne şartlamışlıklarının ne de nesnel gerçekliğe ilişkin hatırlatıcı hiç bir şeyin olmaması gerekmektedir. Bu durum nesnellikten kaçış olarak değerlendirilebilir.Ancak kaçış kelimesi ile açıklanabilecek basit bir özelliğe sahip değildir.
Soyut yaklaşımı
tercih eden fotoğrafçı, vizörün arkasına geçtiğinde; onun için değer olan leke
ise leke, biçim ise biçim, kompozisyon ise kompozisyon peşinde koşar. Vizörden
baktığında belirlediği kadraj içerisinde hangi değeri ortaya koyacaksa onu
varetmeye çalışır. Bu çalışması sırasında nesnel olandan hareket eder.
Objektifin önündeki ya doğaya ilişkin gerçeklikten seçtiği bir bölümü ya da
kendi yarattığı bir kompozisyonu kadrajına alır. Bazı araştırmacılar
fotoğrafçının kullandığı tekniğin kısıtlılığı nedeniyle ressam ya da
heykeltraştan daha az özgür olduğunu söylemektedir.[21].
Foto 6. Tuğrul Çakar
Ancak gerçekte
durum böyle değildir. Çünkü fotoğrafçı her ne kadar nesnel gerçekliğe bağlı
olsa da, kendisinin yarattığı nesnel birleşimler ve kullandığı ışık
efektleriyle yarattığı leke ve biçimleri kadraj içerisinde soyut anlayışla kompoze
edebilir. Ortaya çıkan kompozisyon temelde bir konsepte dayalı bir manifesto gereği
olabilir (Foto:7) yada olmayabilir (Foto: 8).
Bu sekilde
gerçekleştirilen düzenleme ve üzerine açısı ayarlanarak düşürülen ışık ile elde
edilen görüntü vizörden bakılarak seçilen kadrajla belirlenen
kompozisyon,dijital yonga ya da film üzerine aktarılarak fotoğraf elde
edilmektedir. Bunun soununda ortaya çıkan fotoğraflarda , herhangi bir nesneyi
akla getirebilecek hiç bir özellik yoktur. Dolayısıyla bu fotoğrafa
baktığımızda herhangi bir mesaj ya da imgenin varlığından söz edemeyiz. Burada
yüzeyde sanat ayrımlaması çerçevesinde kompozisyonu oluşturan unsurlarla
estetik bir değerin oluşturulması söz konusudur. Bu şekilde kompozisyonda
denge, ışık değerleri ve hareket belirgin bir biçimde sergilenmektedir.
Bir konsepte
dayalı bir manifesto gereği ya da
serbest yaklaşımla çekilen fotoğrafların ortak özelliği sadece fotoğrafçının
bildiği nesnel bir kurgudan hareket ederek oluşturulmuş olmasıdır. İzleyenin
önüne gelen ise renk, biçim, denge ve leke gibi unsurların oluşturduğu bir
kompozisyondur. Dolayısıyla izleyici “ ne anlatmaya çalışmış” sorusuna hiçbir
zaman yanıt bulamayacaktır. Gerçekte de soyut fotoğrafçının genel olarak böyle
bir sorunu da yoktur.
Sonuç olarak
soyut, gerçekliğe bağlı kalmayı aşarak zihinsel bilgiyi temel alan ya da
bilgiyi tümüyle dışlayan bir yaklaşımdır.[23]
Burada hedeflenen doğa gerçekliğinden uzaklaşmak gibi gelebilir ancak asıl
ulaşılmak istenen insan varlığında doğa gerçeklerine ilişkin olarak oluşan
şartlanmışlıkların sergilendiği bilgi boyutundan kurtulmaktır. XX. yüzyıl
Başlarında deneysel fotoğraf olarak adlandırılan çalışmalar sayesinde
şartlanılmış birikimler kırılarak, öncelikle doğaya ilişkin nesnelerin farklı
şekilde algılanabilirliği ispatlanmaya çalışılmıştır.
Foto 8. Özand Gönülal
Ancak soyut
kavramıyla tanımlanan yaratma biçimi resim ve fotoğrafın birbirini etkileyen
değil, ama aynı anlamı yansıtan nesne olduklarının ispatı olarak
değerlendirilebilir. Çünkü soyut öncesi resim ve fotoğrafın doğa gerçekliğini
yansıtma biçimi uyguladıkları tekniklerden
ötürü farklı olsa da, soyutta bu farklılığı göremeyiz. Çünkü artık her iki
uygulama alanında kullanılan, renk ve biçimdir. Her ikisi de nesnel
gerçeklerden uzaklaşarak öznel boyutta varolmuşlardır.
KAYNAKÇA
Arat , Rıza “Fotoğraftaki
Yaklaşımlar Üzerine Bir Deneme” Afsad
3.Fotoğraf Sempozyumu Ankara 1989 s.161-166ş
Bozkurt, Nejat Sanat ve Estetik Kuramları,
İstanbul 1992 ,
Erzen J.N “Soyut Sanat”
, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi,
C3 İstanbul 1997., s.1685,
İpsiroğlu, Nazan – Mazhar Sanatta
Devrim, İstanbul 1993,
Karadağ, Çerkez “Sanat
Fotoğrafında Üslublar” Afsad 3.
Fotoğraf Sempozyum Bildirileri Ankara 989 S. 167, S.172
Özel ,Dr.Zuhal
“Fotoğraf akımları içinde gerçekliğin sunumu” www.golge-fenzin
Özerdan,Lale.Kula
“SoyutSanatınHabercileri” www.itudergi
.itu.edu.tr /tammetin/itu b 2006
Pektaş, Dilek Çağdaş Grafik Tasarım Gelişimi,
İstanbul 1992,
Tunalı, İsmail Felsefenin ışığında Modern Resim,
İstanbul 1989,
Yıldız , Serpil “Öznel Bir Dışavurum – Soyut Fotoğraf” www.hagayret.net.
[2] İsmail Tunalı, Felsefenin ışığında Modern Resim,
İstanbul 1989, s.45
[3] İsmail Tunalı, a.g.e., s.45
[4] Nazan – Mazhar İpsiroğlu, Sanatta Devrim, İstanbul 1993, s.19
[5] J.N Erzen “Soyut Sanat” , Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, C3
İstanbul 1997., s.1685,
[6] Dilek Pektaş, Çağdaş Grafik Tasarım Gelişimi, İstanbul
1992, s.101
[7] Nazan – Mazhar İpsiroğlu, a.g.e., s.27
[8] Nazan – Mazhar İpsiroğlu, a.g.e., s. 31
[9] Dilek Pektaş, a.g.e., s.40
[10] Nazan – Mazhar İpsiroğlu,
a.g.e., s.48
[11] Wilhelm Worringer, Soyutlama ve Özdeşleyim, İstanbul 1985
[12] Dilek Pektaş, a.g.e., s.53
[13] Çerkez Karadağ, “Sanat
Fotoğrafında Üslublar” Afsad 3. Fotoğraf
Sempozyum Bildirileri Ankara 1989 S. 167, S.172
[14] Dilek Pektaş, a.g.e., s.54
[16]Dr.Zuhal Özel a.g.m.. s.6
[17] Nejat Bozkurt, Sanat ve Estetik Kuramları, İstanbul
1992 , s.69
[18] J.N Erzen “Soyut Sanat” ,
Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, C3
İstanbul 1997., s.1685,
[19] Lale Kula Özerdan
“ Soyut Sanatın Habercileri” , www.itudergi.itu.edu.tr/tammetin/itu
b 2006 s.3
[21] Serpil Yıldız a.g.m.,s.1
[22] Özand Gönülal’ın 2005 yılında Ziraat Bankası
Kuğulu Sanat Galerisindeki “Bilgimizin Sınırı-Algımızın Sınırı” konulu sergi
fotoğraflarından biridir.
[23] Rıza Arat “Fotoğraftaki
Yaklaşımlar Üzerine Bir Deneme” Afsad
3.Fotoğraf Sempozyumu Ankara 1989 s.161-166ş s.162
Yorumlar
Yorum Gönder