Sanatın Doğuşu Dr.Özand Gönülal
Sanatın Doğuşu
Sanat insanoğlu var olduğu sürece var olacaktır. İnsanoğlu
var olmadığında ise sanattan söz edilemeyecektir. İnsanoğlunun en temel
gereksinimi sahip olduğu bedenin canlılığını korumaktır. İnsanoğlu varoluşundan
bu yana tüm çabasını bu canlılığını koruyacak çabalarla geçirmiştir. Beden
canlı kalmak için insanoğlunu uyarmış, insanoğlu ise doğada mücadele ederek
açlığını gidermiş, yeri geldiğinde, doğayı paylaştığı paydaşlarının karşısında
üstünlük sağlamış bu da egemenlik duygusunun doğmasına neden olmuştur. Bedenini
korumak için doğanın sunduğu korunaklardan yararlanmış, bazen bir ağacın
kavuğunda bazen de bir mağarada kendi türdeşleriyle birlikte doğa şartlarında
korunmuştur. Zamanla daha korunaklı olan bu mağaralar vazgeçilmez mekanlar
olarak yaşama dahil olmuş ve yaşadıkları bu mekanların etrafında yer alan tüm
doğa unsurlarını kullanarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Diğer canlı türlerinin de varlığından haberdar olan
insanoğlu önce içgüdülerini daha sonrasında da zekasını kullanarak bazen tek
başına baş edemediğinde kendi türünden olanlarında yardımı ile avlanmayı
öğrenmiştir. Zekası geliştikçe mağaradan uzakta geçirdiği deneyimleri ilişkide
olduğu türdeşlerine anlatmak istemiş ve bunları anlatacak dili gelişmediği için
en akıllıca ve basit bir yöntem olan çizmeyi keşfetmiştir. Peki ama nereye
çizecektir ?
Önce basit çizgilerle yere çizilen bu resimler daha sonra
mağara duvarlarına çizilmeye başlanmıştır. Zamanla bu çizgiler boyut
değiştirmiş ve insanoğlu artık avladığını değil avlamayı hayal ettiğini de
mağara duvarlarına çizmeye başlamıştır. Daha sonra yetenekleri gelişen
insanoğlu çizdikçe avlamış, avladıkça çizmiş, her çizgisinde hedefini, idealini
büyütmüştür. Bu döngü farklı bir deyişle büyünün doğmasına neden olmuş ve
korktuğu, avlamak istediği canlıyı insanoğlu resmetmeye devam etmiştir.
Zamanla doğayı gözlemleyen insanoğlu doğadaki değişiklikleri
fark etmeye başlamıştır. Mevsim değişikliklerini, sararan, yeşeren otları ve
diğer canlıların doğadaki bu bitkilerden yararlandığını görmüş, sararan ve
toprağa dökülen taneleri toplamış açlığını böyle de giderdiğini fark etmiştir.
İnsanoğlu ayrıca doğa içindeki devinimi fark etmiş toprağa düşen tohumların
zamanı geldiğinde topraktan yeniden yeşerdiğini öğrenmiştir.Zamanla bu ürünleri
daha çok toplamış hatta mağaraların içine depolamıştır. Ancak, mağaraların
bulunduğu kayalık araziler arasında kalan yumuşak topraklarda yetişen bu
ürünlerinden daha çok yararlanmak için geniş topraklara ihtiyacı olduğunu
düşünmüş ve mağaralardan çıkarak geniş ve sulak arazilere gelmiş, doğa
şartlarından korunmak için ihtiyaç duyduğu sığınakları kendisi inşa etmeye
başlamıştır. Bu küçük mekanlar, kişi sayısının artmasına paralel olarak
çoğalmış küçük yerleşim birimleri oluşmuştur. Bu yerleşim birimlerinde yaşayanlar
hep birlikte birbirlerinden öğrenerek, önce yeşil sonra sararıp tanelerini
döken bu yiyeceği üretmeye başlamışlardır. Sadece sarardığı zaman tanelerini
döken bu ürünü toplayıp saklama zorunluluğu ortaya çıkmış ve kaplara ihtiyaç
duyulmuştur. İçine bir şey konulabilecek bir biçimde yapılabilecek kaplar için
en kolay yolun toprağı çamur haline getirerek biçimlendirmek olduğunu
keşfetmişler ve bu işe doğal yeteneği olanlar bu kapları üretmiş zamanla el
becerileri arttığı için üretim miktarları da artmıştır. Bu kapları üretenler
yetenekleri geliştikçe bu ortaya çıkardıkları ürünlere kendilerinden de bir
şeyler katmak istemişler önce tırnak izleriyle bir farklılık yaratmaya
çalışırken daha sonra ortamdan buldukları bir çubukla bu kapların üzerlerine şekiller
çizmişlerdir. Yaptıkları bu şekiller kapları farklılaştırırken, kendi
tercihlerini de ortaya koymaya yaramıştır. Böylece bir nesne ile insan kimliği
tercihleri sayesinde özden bir süreç yansıtılmıştır. Aslında başka bir deyişle
bir nesneye insan varlığı dahil olmuştur.
Belki de sanat bu andan itibaren var olmaya başlamıştır.
Mağarada iletişim için çizilen şekiller, büyü için duvara
yapılan resimler gereksinimi karşılarken, topraktan biçimlenen kaplar üzerine
yapılan şekiller onu yapan insanın tercihlerini sergiliyordu. Böylece nesnede
varolan insan kimliği, sanat olgusundan söz etmemize neden oluyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder