Eşref Üren (1897-1984) Dr.Özand Gönülal
Eşref Üren (1897-1984)
Eşref Üren,
ressam olma kararını 20 li yaşlarında
vermiştir. Uzun yıllar sürecek olan resim eğitimi boyunca isteği hiçbir
zaman kırılmamış ve sonunda resimsel kimliğini bulmuştur.
II.Abdulhamit’in yakın dostu Fehim Paşa’nın oğlu olan Eşref
Üren, Mahalle mektebinde başladığı ilkokul eğitimini Galatasaray Lisesi’nde
sürdürmüştür. Ailesinin Bursa’ya taşınması sonrasında tarım okuluna devam
etmiştir. Birinci Dünya Savaşında yedek teğmen olarak askere alınan ressam ,
bir yıl sonra Bursa’ya dönmüş ancak yaşamını biçimlendirmek için seçeceği yol
konusunda kararsız bir döneme girmiştir. Tam bu sırada Bursa Yeşil Türbe
karşısında resim yapan İbrahim Çallı ile karşılaşmış ve ondan etkilenip Sanay-i
Nefise Mektebine gitme kararı vererek yaşamı için yolunu belirlemiştir.
Yaşının büyük olması Sanay-i Nefise Mektebine kayıt olmasını
engellemiş ancak misafir öğrenci olarak üç yıl devam etmiştir. Okulda Hikmet
Onat ve İbrahim Çallı’dan dersler almıştır. Bu arada Hoca Ali Rıza’nın da
resimlerini incelemiştir. Okuldaki eğitimiyle yetinmeyen Üren, Muazzez Bey ve
Feyhaman Duran’ın okul dışındaki atölyelerine devam etmiştir. 1925 yılında
Sanay-i Nefise mektebine asil öğrenci olarak kabul edilmiş ve İbrahim Çallı
Atölyesinde 3 yıl çalışmıştır. 1928 yılında Paris’e gitmiş, Julian Akademisi ve
Andre Lhote Atölyesinde eğitim almıştır. Paris’teki eğitimi sırasında Zeki Faik
, Zuhti Muridoğlu ve Cemal Tollu ile birarada bulunmuştur. Paris’ten döndükten
sonra Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak çeşitli okullarda öğretmenlik
yapmış, 1934 yılında ressam Melahat Üren’le evlenmiştir. 1938 yılında eşi ile
Paris’e giden Üren, bir yıl sonra yurda dönmüş ve Ankara Atatürk Lisesine
öğretmen olarak atanmıştır.Bu nedenle Ankara’ya yerleşerek yaşamını burada
sürdürmeye başlamıştır.Bir yıl sonra 1939 yılında açılan d grubu sergisine
katılarak , bu grubun üyeleri arasına girmiştir.
Eşref Üren’in
resimlerini, istisnaları dışarıda bırakırsak, peyzajlar, portreler, iç mekanlar
ve nü’ler olmak üzere dört grupta toplamak mümkündür. Üren’in çalışmaları
karşısında alınan ilk etki izlenimci bir tavrın egemenliği doğrultusundadır.
Genel olarak resimleri Lirik Soyutlama olarak değerlendirilmektedir. Ancak
Lirik olduğu doğrudur fakat soyutlama doğrultusunda yapılan değerlendirmelere
şüphe ile bakmak gerekmektedir.
Çünkü Lirik Soyutlama, soyut tavır içerisinden doğa’ya
ilişkin izlenimlerin yakalanmasıdır. Yani kavramdan hareket eden resim tavrı
içinde nesnelliğine yönelişin gerçekleştirildiği bir üslup anlayışıdır. Üren’in
resimlerinde ise naturalist tavra sıkı sıkıya bağlılık söz konusudur. Yani Üren
resimlerinde doğaya ilişkin nesneleri, insanoğlunun şartlanmışlıları
doğrultusunda varetmiştir. Onun resimlerine baktığımızda doğaya ilişkin
unsurları tüm açıklığı ile görülmektedir. Betimlenen doğa unsurları, klasik
tavrın ortaya koyduğu nesne ifadesi olan doğa gerçekliğine sahip değildirler.
Yani çizgiselliğin ön plana çıktığı süreçlerde olduğu gibi resim yüzeyindeki
nesneler sınırlı lekeler olarak sergilenmemiş, buna karşın fırça vuruşlarının
belirlediği lekeler, insan varlığının algıladığı doğaya ilişkin nesneler,
izlenimci tavrın doğa gerçekliği çevçevesinde yaratılmıştır.
İzlenimcilerin
gerçekleştirdiği açık hava ressamlığı Üren’in resimlerinde de görülmektedir.
Ancak Üren, izlenimci olmaktan öte Peyzaj ressamıdır. Peyzajlarına bakıldığında
doğa, bir görüntü olarak değil, canlı bir varlığa ilişkin yaşamsal boyut ile
algılanmaktadır. “Ankara’da Kış” adlı yağlıboya resminde, kar altında yaşayan
büyük bir şehrin, bir kaç saat sonra gelecek olan akşam ile birlikte yaşanacak,
sessiz karanlık öncesi telaşı görülmektedir. Sonbahardan kalan sarı
yaprakların, ayaz yaratacak esintinin etkisinde son dirençlerini kullanarak,
dallara bağlı kalışını hissetmek mümkündür.
Dolayısıyla Üren’in peyzajlarında yaşam görüntüsü değil
yaşamın kendisini yaratılmıştır. Ayrıca yaptığı peyzajlarda bazıları belli
adreslere sahiptir. Örneğin “Kurtuluş Parkı”, “Devlet Su İşleri Kampı” ve
“Erdek Su İşleri Kampı” gibi eserleri belgesel bir niteliğe de sahiptir. Mekan
içlerinde betimlediği giysili kadın figürleri farklı kültürlerin temsilcileri
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Eşref Üren’in eserleri arasında 3. grubu oluşturan
portrelerde, günlük yaşantı içerisinde yer alan toplum bireyleri kişisel
kimlikleriyle sergilenmiştir. Portresini yaptığı kişinin karekteristik
özellikleri fırça vuruşları ve farklı lekesel değerler ile birdenbire
belirginleşmektedir. “İki Öğrenci” adlı portre çalışmasında yer alan figürler, dönemin
öğrenci profillerini yansıtırken , arkadaşlık kavramını da
belirginleştirmektetir. “Kendi Portresi” ve “Müzehherin Portresi” adlı
resimlerinde kimlikleri oturmuş iki insanın belirgin karakterleri lekesel
etkilerle ortaya konmuştur.
Dördüncü grubu
oluşturan Nü’ler Üren’in kadın güzelliği konusunda ki yaklaşımı , idealist bir
tavırdan öte, gün içerisinde yaşayan kadın varlığı realist bir bakış açısıyla
sergilenmektedir. Bu resimlerinde kadın figürlerinin kimlikleri bilinmesede,
onları birbirinden ayıracak karakter özellikleri yüzlerine yansıdıı gibi beden
dilleri ile ifade edilmektedir.
Üren’in resimsel dili tamamen kalıplardan kurtulmuş bir
içtenliği yansıtmaktadır. Yeterince incelenmeden değerlendirildiğinde izlenimci
olarak nitelendirilebilir. Bunun nedeni peyzajlarında izlenimcilerini açık hava
ressamlığı anlayışını segilemiş olmasındır. Ancak Üren bu resimlerinde doğaya
ilişkin unsurları insan varlığının şartlanmışlıklarını terkederek
biçimlendirmiştir. Böylece doğa gerçekliğini insan varlığında değil doğanın
kendisinde aramıştır ve yakalamıştır. Böylece yaşayan peyzajlar ortaya
çıkmıştır.
Resimlerinde figür mekan ilişkisi ressamın kendisine özgü
olarak belirlediği bir tavırla oluşmaktadır. Bu özelliği ile klasik Akademik
resim anlayışının dışında kalmaktadır. Bundan dolayı resimlerini eleştirenler
desen konusunda bazı sıkıntıların olduğunu söylemelerine rağmen , Nurullah Berk
“Eşref desen çizer, ama bu desen onun resminin gerektirdiği desendir.” diyerek,
savunmuştur.
Gerçektende Üren’in resimlerinde biçimlere ilişkin çizgi
kullanımı yerine, renk ve lekesel değerler ile bunların birbiriyle ilişkileri
ön plana çıkmaktadır. Bu tavrıyla akademideki hocalarının klasik anlayışlarına
karşı çıkmaktadır. Bu karşı duruşu çeşitli yazılarında da ortaya koymuştur.
Sonuç olarak Eşref Üren, akademik klasikten uzak , batı
resim anlayışının kalıplarına bağlı kalmadan , gerçeklik ile soyut arasında
geliştirdiği kendine özgü doğa anlayışı; doğayı insan varlığının
şartlanmışlıklarında oluşan boyutundan kurtararak, dağaya özgü gerçekliği
tuvallerinde resimlemiştir. Bu nedenlerden dolayı Cumhuriyet tarihinin resim
serüveni içerisinde, izleyicisine özgünlüğü yaşatan önemli sanatçılardandır.
Kaynakça
Başkan Seyfi, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye’de Resim,
Ankara 1997
Berk Nurullah -Kaya Özsezgin ,Cumhuriyet Dönemi Türk Resmi,
Ankara 1983”
Büyükişleyen Zahit, Türk Resminde Ankaralı Sanatçılar,
Ankara 1991
Özsezgin Kaya, Türk Resmi, Ankara 1998
Turani Adnan, Batı
Anlayışına Dönük Türk Resim Sanatı, Ankara 1984
* Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim
Bölümü “Ulusal Sanat Arşivi” projesi arşivinde yer alan belgelerden de
yararlanılmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder