Nuri ABAÇ Dr.Özand Gönülal
Nuri ABAÇ
1926 yılında İstanbul’da doğan Nuri Abaç’ın çalışmalarında
resimsel bir kesişme ile karşılaşılmaktadır. Bu kesişmenin temelinde Anadolu
kültürü ve gelenekleri yatmaktadır. Kesişme, bu taban üzerinde Türk kültürünün
geleneksel resim tavrı ile batı resim anlayışı arasında gerçekleşmektedir.
Kompozisyonlarında seçtiği tema ile yer alan figürler tamamıyla Anadolu
kültürünü yansıtmaktadır. Ancak resimsel dil açısından biri, minyatürlerdeki
hacimsizlik ile batıda Bosch’tan itibaren değişik süreçlerde karşımıza çıkan
sürrealist (gerçek üstü) anlayışın belirlediği iki yol görülmektedir.
Abaç, resimle Levy’nin atölyesinde tanışmıştır. 1944 yılında
Güzel Sanatlar Akademisine girmiş ancak Mimarlık Bölümünde eğitimini sürdürerek
1950 yılında mezun olmuştur. Resim ve Mimarlık çalışmalarını birlikte
sürdürmüştür. 1950-1960 yılları arasında Mersin’de , 1960’tan sonra 1978 yılına
kadar Ankara’da devlet dairelerinde mimar olarak görevyapmıştır.
Öğrencilik yıllarında Akbaba ve Karikatür dergilerinde
çalışmıştır. Nuri Abaç 1950 yıllarından itibaren fantastik bir bakış açısını
resimlerinde ortaya koymaya başlamıştır. Onun resimlerindeki kompozisyon
unsurları ve betimsel özelliklerinde rüya boyutunun ifadelerini görmek
mümkündür. Dolayısıyla, gerçek olması mümkün olmayan ancak doğrudan gerçek
yaşamın içinde olan öğeleri kullandığı görülmektedir. Örneğin bir lokomotif
gerçek bir dünyanın unsurudur. Fakat bacasından çıkan dumanın, gidiş yönüne
doğru çıkması, eğer geri gidiş vurgulanmıyorsa, ressamın fantazisidir.
Lokomotifin etrafında yer alan figürlerin olağan gündelik yaşam bireyleri
olmasına karşın üç kollu bir figürün yer alması ressamın fantazisi olarak
ortaya çıkmaktadır. Yine bu figürlerin arasındaki bayan figürünün giysisi
geleneksel özellikleri yansıtmaktadır.
Abaç’ın resimlerinde kullandığı gemiler, İstanbul şehri
hatları vapurlarını anımsatmaktadır. Ancak vapur ikinci plandadır. Vapur
pencerelerinden gösterilerilen figürler, toplum içindeki farklı kesimlerin
temsilcisi olarak ön plana çıkmıştır. Ancak bazı resimlerde görülen gemilerin
burnu, Anadolu dışındaki bazı kültürlerin mitolojik öğelerini kullandığı
görülmektedir.
Diğer yandan, gemi motifini kullandığı bir başka resimde
lunapark havası izlenmektedir. Burada, geleneksel gölge oyununun figürlerinin
yer alması , kompozisyonun temasının geleneksel bir eğlenceyi fantezi dünyasına
taşıdığını düşündürmek tedir. Kompozisyonlara baktığımızda figür sayısının
çokluğu göze çarpmaktadır. Ayrıntılarda günlük yaşamdan kesitler
belirtilmektedir.
Kaya Özsezgin’in yazdığı bir eleştiride ressamın gelenekle
olan bağlarını ve gerçek üstü tavrını şöyle belirtmektedir: “Onun bilinçaltı
dünyasını dile getiren, daha doğrusu onun bilinçaltı dünyasıyla resimlerindeki
mitolojik varlıklar ile Hitit rölyefleri arasında bağıntı kuran, çok figürlü,
geniş boyutlu resimleri herşeyden önce fantastik bir yüzey ilişkisinin
boyutları arasında biçimleniyor. Hitit tanrı ve tanrıçaları, masal figürleri,
karagöz tasvirleri saçaklanmış çizgi ve renk alaşımları arasında izleyiciye
zaman zaman göz kırpmaktadır.”
Özsezgin’inde belirttiği gibi, resimlerdeki gerçek üstü
anlayış batılı gerçek üstü anlayıştan daha farklıdır. Nuri Abaç’ın çağdaşı
olan, bir çok cumhuriyet dönemi ressamından farkı, batı resim anlayışının
etkisini sıkısıkıya yaşamamış ve resimlerinde yansıtmamış olmasıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder