FOTOĞRAFİK NATÜRMORT VE NESNEL GERÇEKLİK
FOTOĞRAFİK NATÜRMORT VE NESNEL GERÇEKLİK
Özand Gönülal
Fotoğraf, evrende var olan her şeyin var olduğunun kanıtıdır. Kanıt olma
özelliği fotoğrafın ne olduğu ile ilişkilidir. Fotoğraf bir görüntü elde etme
yöntemi ya da tekniğidir. Bu tekniğin olmazsa olmazları fotoğrafa kanıt
niteliğini kazandırır ve aynı zamanda insanda güven duygusu uyandırır.
“Photograph” kelimesi John Hershell tarafından
Talbot’a önerilmiştir. Latince Photos ve Graphos kelimelerinin birleşiminden
oluşmaktadır. “Işıkla Çizmek” olarak anılan bu kelime aslında ışıkla çizilen
anlamını taşır. Roland Bathes’a göre fotoğrafa; ışığın etkisi ile ortaya çıkan
görüntü anlamına gelen, dışa çıkan anlamını da taşıyan “Imago Lucis Opera Expressa”
denebilirdi. Öncelikle fotoğrafın, gerçeği ve gerçekliği yakalayarak insanın
güvenini kazanıp kanıt olma niteliğine ulaştırmasına neden olan görüntü elde
etme tekniğini açıklayalım. Fotoğraf için olmazsa olmaz dört unsur vardır.
1-Nesne, 2-Işık, 3-Camera Obscura, 4-Duyarlı Yüzey
Karanlık kutunun, görüntünün oluştuğu tarafına konulan
duyarlı yüzey ister kimyasal bir bileşim olsun, ister algılayıcılar olsun,
görüntünün fotoğrafa dönüştüğü an bu andır. Bu sürecin dışındaki yöntemler ve
uygulamalar sonrasında elde edilen bir şey, fotoğraf değildir. Aslında bu kadar
anlaşılır ve net bir olay sonrasında elde edilen fotoğrafın anlaşılmayarak kafa
karışıklığının yaşanmasının nedenini anlamak mümkün değildir.
“Fotoğrafı resim ve
çizimden ayıran önemli bir unsur, ister fotoğrafçı tarafından kurgulanmış
olsun, isterse doğal olarak var olmuş olsun, makinanın karşısında gerçekten var
olan bir şeyi göstermesidir.” (1)
Mağara duvarına yapılan resimle başlayan doğa taklidi
ve tanıklığı çabası, Kandinsky’e kadar gerçek peşinde koşan bir anlayışla devam
etmiştir. Bu gerçek arayışında Camera Obscura saf görüntüyü sunarak insanoğluna
yardım etmiştir. Ancak 19.yüzyılda duyarlı yüzeyle birlikte doğrudan doğa
gerçeğini yüzeye taşıma imkanı bulmuştur. Bu başarı sonrası resimsellik ve
görüntüsellik kavranmakta güçlük çekilen şeyler haline dönüşmüş ve adına kavga
edilen bir olgu olmuştur. Resimle fotoğrafın çekişmesi bir yana, gerçekle kurgu
arasındaki sınırların sorgulanması sırasında “fotoğraf çeken”, “fotoğraf
üretip-yapan” olmak üzere bir ayrıma gidilmiştir. Victor Burgin’in “Fotoğraf
Pratiği ve Sanat Kuramı” başlıklı makalesinde getirdiği ayrımla “anlam bulmak”
ve “anlam kurmak” arasındaki fark bugün geniş bir çerçeve içinde fotoğraf
pratiğinin özünü oluşturmaktadır (2).
Şahin Kaygun gibi önemli temsilcilerin ürettiği
çalışmalar A. Beyhan Özdemir tarafından şöyle değerlendirilmektedir.
“Çalışmalarında müdahale yöntemlerini olabildiğince kullanan fotoğrafçılar,
fotoğraf sanatı ile ilgili diğer sanatlar arasında bir ilişki kurmuşlardır.
Sanat dalları ile bütünleşmeye en yatkın araçlardan birinin fotoğraf olduğunu
göstermişlerdir. Yenilikçi sanatçılar, yapıtlarında kullandıkları yöntemlerle
fotoğraf dilinin yeni biçimler kazanmasını sağlamış ve klasik “fotoğraf çekmek
eylemini”, “fotoğraf yapmak” kavramına dönüştürmüşlerdir.
Fotomontaj, manipülasyon ya da eklektik bir yaklaşımla
ortaya çıkan bir nesnenin “fotoğraf yapmak” olarak değerlendirilmesi, o
nesnenin fotoğraf olarak nitelenmesini sağlar ki bu da fotoğrafın ne olduğu
konusundaki algının karışmasına neden olur. Bu şekilde ortaya çıkan nesne,
sanata ilişkin yaratma süreci çerçevesinde “yüzeyde sanat” uygulama alanları
içinde değerlendirilebilir ve bu bağlamda disiplinler arası bir nesne olarak
kabul edilebilir. Ancak hiçbir şekilde fotoğraf olarak kabul edilemez.
Yukarıda sözünü ettiğimiz “Fotoğraf Yapmak” ifadesinin
başka bir çeşidi “Fotoğraf Resimdir” ifadesidir. Prof. Dr. Mehmet Yılmaz’ın
kitabında kullanılan bu ifade, fotoğrafın resim olduğunu kanıtlamaya yönelik
çabalardan oluşmaktadır. Bu konudaki temel dayanak ise etimolojik kökende
aranmaktadır. Photos-Graphos birleşiminin ışıkla yazmak ya da ışıkla çizmek
olarak çevrilmesi bu yaklaşımın oluşmasına neden olmaktadır. Fakat “Imago Lucis
Opera Expressa” ifadesi gözönünde bulundurulduğunda ışıkla yazmak yerine,
fotoğrafı “ışıkla yazılmış olan” olarak algılamak daha doğru olacaktır.
Nesnenin üzerine vuran ışığın yansıması sonrasında
duyarlı yüzey üzerinde görüntü oluşmaktadır. Aslında fotoğraf kelimesinin
karşılığı olan duyarlı yüzey üzerinde oluşan görüntüdür. Fotoğraf çoğaltılan ya
da çoğaltılabilir olan değildir. Bu noktada fotoğraf sanata ilişkin bir değer
taşır mı? Evet. Ancak, sanat ilişkisi çoğaltılabilir olanla mı kurulmalıdır?
Yoksa Daguerre’nin (Daguerreotype) ile elde edilende olduğu gibi,
çoğaltılamayanla mı kurulmalıdır? Amaç öncelikle bir görüntü elde etme yöntemi
olan fotoğrafın diğer görüntüleme yöntemlerinden ayrılmasını sağlamaktır. Sonuç
olarak günümüzde fotoğrafla ilgili kafa karışıklıklarını gidererek, fotoğrafın
ne olduğunu ortaya koymak, fotoğraf çekmek ve fotoğraf yapmak söylemlerinin
ayrışmasını sağlamak. Fotoğrafta resimsel dil ile resim arasındaki farkı ortaya
koymaktır. Ayrıca farklı yöntem ve araçlarla elde edilen tüm görüntülerin “fotoğraf”
olarak adlandırılmasından sıyrılmaya çalışmaktır. Bu amaçla önce ışık dışındaki
unsurların kullanılarak görüntü elde etme yöntemlerinden söz etmek istiyorum.
İnsan gözünün gördüğünü belgeleme ve görmediğini görünebilir hale getirerek
belge haline dönüştürmek için yoğun çaba harcamıştır. Bu çabalar sonunda beş
farklı unsuru görüntü elde etmek için kullanmıştır.
1-Işın, 2-Isı, 3-Ses, 4-Manyetik alan, 5-Işık
Ancak şu iyi
bilinmelidir ki, ışık dışında, farklı yöntem-araçlarla elde edilen ve
bilgisayar ortamında yaratılan hiçbir görüntü fotoğraf değildir.
Niepce çalışmaları sırasında doğal görüntülerin
transferi için camera obscura kullanmaya karar verir. İlk çalışmalarını gümüş
klorür ile kaplanmış tabakalar kullanarak yapar, ama daha sonra ilgisini Yuda Katranı
olarak da bilinen ışıkla pozlanarak sertleşen bir çeşit asfalt çeker. 1826
yılında günümüze kadar kalan, bilinen ilk fotoğrafı elde eder. Niepce tabaka
üzerinde asfaltı lavanta yağı ile çözer ve bu çözeltiyi kurşun ve kalay
karışımlı bir tabakanın üzerine kaplar. Niepce ilk fotoğrafı elde etmek için
sekiz saat pozlama yapmak zorunda kalmıştır. Niepce yaptığı bu baskıya
heliograph adını verir (3).
Daguerre’in asıl büyük başarısı, fotoğraf
teknolojisinin temel yapıtaşlarından olan gizli görüntü (latent image) ilkesini keşfetmesidir. Cıva buharının
etkisiyle gizli görüntü görünür hale gelir. Daguerre, konunun ışıklı ve gölgeli
alanlarındaki ton değerlerini ve nesnenin dokusunu gösteren en ince detayları
kaydetmeyi başarıyla gerçekleştiren bu buluşuna, Dagerrotip (Daguerreotype)
adını vermiştir. Çekilen fotoğrafların tek kopya olması, yani çoğaltılamaması
dagerrotip yöntemiyle elde edilen kaydın en önemli kusurları arasında kabul
ediliyordu. 1840'ta Talbot negatif görüntüler oluşturan kalotip işlemini icat
etmiştir. Böylece fotoğraf çoğaltılabilir olma özelliğini kazanmıştır. Bu
aşamada Talbot ile Daguerre’nin uyguladığı teknikleri de fotoğraf ilişkisi
açısından tartışmak gerekir. Bu tartışma başka bir makalenin konusu olarak ele
alınabilir.
Fransızcadan gelen natürmort kelime anlamıyla ölü doğa
olarak anılmasına karşın İngilizcede still-life kelimesi ile karşılık
bulmaktadır. Yani, hareketsiz hayat anlamındadır (4).
Sanatsal söylem olarak natürmort ya da still-life’ı
ele aldığımızda öne çıkan en önemli unsur nesne olarak görülmektedir. Bu açıdan
bakıldığında “her estetik obje, yorumlanmış bir varlığı ifade eder” (5)
Ancak sanata ilişkin uygulamalar açısından baktığımızda
fotoğraf dışında nesne, mağara duvarlarında yapılan resimlerden başlayarak,
ressamın gerçeklik niteliğine ulaşmada önemli yardımcısı olmuştur. Çağdaş
sürece gelene kadar sanatsal yaratı, nesnel gerçeklik, farklı yorumlarla
ressamların ve heykeltıraşların amacı olmuştur. Rönesans döneminin gerçeklik
anlayışı ile Barok dönemin gerçek anlayışı birbirinden farklı iken,
Empresyonizmin ve Kübizmin nesnel gerçek anlayışı tamamen farklı olmuştur (6).
19. yüzyıl başlarında Niepce (1765-1833) tarafından
gerçekleştirilen ilk doğa fotoğrafının çekilmesiyle birlikte; insan varlığının
sanata ilişkin yaratma süreçlerinde yaklaşık M.Ö 40.000 yıllarından itibaren
resim uygulamalarında yakalamaya çalıştığı doğa gerçekliğine ulaşılabilmiştir.
Resimden daha kesin bir doğrulukla gerçeği belgelemek amacıyla icat edilen
fotoğraf (7), 19. yüzyıl başlarında ortaya
çıkmasıyla birlikte bir süre bu gerçekliğe hizmet etmesine rağmen, resim
alanında ortaya çıkan akımlardan etkilenerek, yaratma süreci içerisinde yüzeyde
sanat adına, farklı bir tekniği yürüten bir yaratma aracı haline dönüşmüştür.
Bu noktada belki resim ve fotoğraf arasındaki çatışma sürecini yeniden ele
almak gerekebilir. Fotoğrafın ortaya çıkmasıyla resim ve ressamlar ciddi bir
kaygıya kapılmıştır.
Fotoğraf tekniğinin ortaya çıktığı yıllarda insanoğlu,
resim uygulamalarında şartlanmışlıklardan kaynaklanan doğa gerçekliği yerine,
gördüğü doğa gerçeğini resmetme çabasını sergiliyordu (8). Empresyonizm olarak adlandırılan bu üslupsal süreçte, resim
uygulamalarında nesnelere ilişkin şartlanılmış bilgi yerine, doğrudan gözleme
dayalı olarak elde edilen nesnel bilgi aktarılmaya çalışılıyordu. Sanatçılar,
Empresyonizme gelene kadar resim uygulamalarında; doğaya ilişkin olarak biçim
ve renk bilgisini şartlanmışlık boyutuna taşıyarak, her zaman diliminde aynı
renk ve biçimi kullanmışlardır. Ancak Empresyonist anlayışla bu yaklaşım
değişerek doğaya ilişkin nesnelerin, gerçekte böyle olmadığı ortaya çıkmıştır.
Bu kavrayış Tunalı’nın (9) kitabında belirttiği pozitivist
empresyonist varlık kavrayışıdır. Bu tamamen göz duyarlılığına dayalı olarak
duyumlanan bir üslup anlayışının ifadesidir (10). Dolayısıyla bu durum insan varlığının doğaya ilişkin nesnel gerçekliğe
ulaşmak adına gerçekleştirdiği ilk adım ve önemli bir tecrübedir.
İşte bu süreçte ortaya çıkan fotoğraf tekniği, doğaya
bağlı nesnel gerçeği olduğu gibi yansıtabilme yeteneği dolayısıyla resimde yeni
bir kırılma sürecinin başlamasına neden olmuştur. Fotoğraf tekniği hızla
gelişerek doğaya ilişkin nesnel gerçekliği yansıtabilmek açısından önemli
aşamalar kaydetmiştir (11). Doğa gerçeğini birebir ortaya koyan
fotoğraf tekniği karşısında resim, 20. yüzyıl başından itibaren yeni bir
arayışa girmiştir (12).
Bu yaklaşımda sanata ilişkin yaratma süreçlerinde nesnenin yokluğundan söz
edilemez (13). Geiger, Estetik Anlayış adlı
kitabında “Bütün sanatlar malzemeyle oynanmış birer oyun, nesnelerin öznel bir
biçimlenmesidir.” diyerek bunu kanıtlamaktadır. Ancak sanatsal yaratma süreci
ve nesne ilişkisinin tarih içindeki ilişkisine baktığımızda bu ilişkinin iki
temel şekilde gerçekleştiğini görmekteyiz. Bunlardan ilki ve yüzyıllar boyu
değişmeden süren ilişki, nesne gerçekliğine ulaşım çabası ya da nesneden elde
edilen bilgi ile imgeleme sonucu gerçekleşen dönüşümdür. Mağara duvarına
yapılan resimle başlayan doğa taklidi ve tanıklığı çabasının bir örneği olan
natürmort, doğrudan kavrama dayalı algılama biçimi olan “Memento Mori ve
Vanitas” konuları ile ilişkilendirilerek yeniden ortaya çıkar (14). Nesnelerin en basit halleriyle betimlendiği bu resimler yaşamın geçici
olduğunun, Tanrı’nın iyi ve tek yargılayıcı olduğunu anımsatır. Bu resimlerden
bazıları akıp giden insan ömrünü gösteren yani öteki dünyanın kaçınılmazlığını
insanın yüzüne vuran eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Vanitas adı verilen
natürmortlarda ölüm ve yeniden doğuş fikri anlatılmaya çalışılmıştır. Bu
resimler kurgulanmış resimlerdir. “Postmodern durumun belki de en önemli
medyumlarından biri olan fotoğraf, çağdaş zeminin ihtiyaç duyduğu çoğulcul
okumaları, katmanlı kurguyu, makinenin yerleştirildiği etik noktaya göre, var
olan görüntülerin yeni bağlamlarda saptanmasını sağlayarak görüntünün etik
gerçekliğini yeniden oluşturmaktadır. İkincisi ise 20. yüzyıldan itibaren
başlayan çağdaş yaratı anlayışıyla nesnenin kendisini kavramla ilişkisi
çerçevesinde insan varlığının algısına sunan yaklaşımdır. Bunun en çarpıcı
uygulamaları hazır yapım ve enstelasyondur. Kurgu fotoğrafçılığı bu bağlamda
güncel sanatta gerçekliğin nesneyi kuran bağlam izleğinde yeniden saptanması ve
hatta teknik olarak politik söyleme izin vermesi açısından önemli bir yere
sahiptir.” (15)
Sanata ilişkin yaratma süreçlerinde enstelasyon,
nesnelerin ve mekanların seçilmiş bir kavram çerçevesinde ilişkilendirilmesine
dayanan kurguyla gerçekleştirilmiştir (16). Sanat tarihsel olarak
baktığımızda enstelasyonun köklerinin kolaj uygulamalarına dayandığı
düşünülmektedir. Kolaj ilk kez gerçek nesnelerin bir sanat eseri formu
içerisinde gerçeklik parçası olarak kullanıma sokulduğu sanatsal
yöntemdir (17). Bu noktadan başlayarak hazır nesnenin
malzeme olarak kullanımıyla başlayan süreç hazır nesnenin kendisinin bir sanat
eseri olarak kullanımına evrilmiştir (18). Sanatsal bakımından
nesne ile fotoğraf arasındaki ilişki diğer uygulama alanlarından tamamen
farklıdır. Yani resim, heykel ve diğer uygulamalarda nesne imgelem yaratmak
için gerekir ve hatta ressam ya da heykeltıraş nesne olmadan ve nesneye bağlı
kalmadan yaratılarını ortaya koyabilirler. Ancak fotoğraf nesnesiz olmaz. Bu
nedenle nesne fotoğraf için temel unsurdur.
Sanatçı eserini oluşturma sürecinde başvurduğu bilgi
nesnesini kendi imgelemi sonucu kendi estetik nesnesine dönüştürür. Burada
dikkat edilmesi gereken sanatçının bilgi objesinin, kendi estetik objesinden
önce gelmesidir. Her türlü sanatsal faaliyette bu tür bir süje-obje ilişkisi
vardır. Bu ilişkinin değişmesi sonucunda farklı zamanlarda farklı yorumlar
ortaya çıkabilir. Çünkü her üslup kendine özgü yeni bir süje ve obje ilişkisi
geliştirir (19).
Günlük kullanım nesnesi sanatsal bağlama oturtulup
sanat nesnesi olarak tasarlandığında da estetik alanın dışındaki işlevleri
ortadan kaldırmış olur. Böylece hazır yapıt üretiminde kullanılan herhangi bir
kullanım nesnesi eski işlevini kaybedip meta değerini yitirerek sanat nesnesi
olarak var olmaya başlar (20). Sanat eseri içerisinde
temsil olarak var olan nesne doğrudan eser olarak kullanıldığında kendi kendini
temsil eden ya da hiçbir şeyi temsil etmeyen bir esere dönüşmüştür. Bu
öncelikle temsilin iptali anlamına gelir. Bu nedenle Duchamp’ın Şişe Askısı ve
Pisuar adlı çalışmaları tarihsel olarak da enstelasyon sanatının başlangıç
noktası gibi görülmektedir (21). Natürmort fotoğraf
uygulamalarında yer alan en önemli alan, reklam fotoğrafçılığıdır (22). Natürmort fotoğraf tekniği nesnelere odaklanan bir anlayışla ürünlerin en
iyi bir biçimde görüntülenmesini amaçlamaktadır (23). Fotoğrafik natürmortta nesne idealleştirilmektedir (24). İnsan varlığının yüksek benliğini bir başka boyutta yaratmak için tercih
ettiği fotoğraf tekniği sonrasında ortaya çıkan fotoğraf nesnesi, yüzeyde sanat
ayrımlaması içinde resim ile eşdeğer nesnel özellik taşımaktadır. Gerçekte
resim ve fotoğraf farklı tekniklerin uygulanması sonrasında ortaya çıkmasına
rağmen yüzeyde sanat kategorisinde yer alan nesnelerdir. Dolayısıyla her
ikisinde de kompozisyonu oluşturan unsurlar aynıdır.
Yani resmin kompozisyonunu oluşturan, renk, çizgi
leke, gibi unsurlar fotoğraf nesnesinde de bulunmaktadır. Dolayısıyla doğaya
ilişkin nesnel gerçekliğe ait yaratmalarda, resim uygulaması ile fotoğraf
uygulamasında farklı teknikler kullanılarak ortaya çıkan biçimler, uygulanan
tekniğe bağlı olarak farklılıklar göstermesine karşın her ikisinde de yaratıya
ulaşmanın temel gereği hayalleri zorlamaktır (25). Fakat fotoğrafın teknik zorunluluğu gereği objektifin önünde nesnel
gerçekliklerin olması gerekmektedir. Natürmortun akılcı felsefi boyutu ve
nesnel gerçeklik ile ilgili değildir. Daha çok nesnelere duyulan tutkudan
dolayı nesnelerin idealine erişme düşüncesi nedeniyle fetişist bir yaklaşım
olarak değerlendirilmektedir (26).
Öte yandan Barthes’in ifade ettiği üzere “doğası
gereği fotoğrafta totolojik bir şey vardır: şuradaki pipo, her zaman ve inatla
pipodur.” Bu totolojik tutum sanki kapitalizmin yarattığı akış illüzyonu ve
gerçeklik yitiminin panzehiri gibidir. Resim değil fakat “fotoğraf yapmak”
güncel sanatta etik uğruna yiten estetiği geri çağırdığı gibi aynı zamanda
yaşamdan alınmış kadrajlar olmasıyla etik bir alan da kurar. Gerçeğin çok
anlamlı görüntüsünü sunan 21. yüzyıl fotoğrafı gerçekliği belgelemek veya
nesneyi yeniden üretmek yerine kurgu fotoğrafçılığıyla belirli bir mitolojiyi
nesneler üzerinden yeni baştan inşa etmektedir. Witkin’in ölüm olgusunun baskın
olduğu fotoğrafları kurgusal fotoğrafın en çarpıcı örneklerini sunarken,
nesneler arasında kurulan yeni bağlamlarla Hollanda tasvirlerinin şiirsel ve
fakat etik yönlerini de hatırlatmaktadır (27).
Sonuç olarak nesnel gerçekliği ortaya koyma çabasının
uzantısı olarak yapılan resimlerde ortaya çıkan natürmort, yaşama ilişkin değer
eleştirisine dayanan bir uyarı amacıyla Vanitas ile gelişerek kavramsal bir
yapıya oturmuştur. Fotoğrafta ise, eğer bir reklam fotoğrafı değilse,
fotoğrafçının fantezisi ile biçimlenen ve kurgulanmış bir yapının
fotoğraflanmasından öteye gitmemektedir.
(1) İhsan Derman, Fotoğraf
ve Gerçeklik, İstanbul 1991,s.107
(2) Ahmet Öner Gezgin,
Fotografinin Bittiği Yer, Türkiye’nin Plastik Sanatlar Dergisi, Kasım 2006
(3) GiseleFreund, Fotoğraf
ve Toplum, İstanbul 2006, s.25
(4) Seniha Unay “Bugün
Natürmort “İnönü Üniversitesi-Kültür ve Sanat Dergisi C.1 Sayı.1 s.71-78
(5) İsmail Tunalı, Felsefenin ışığında Modern Resim, İstanbul 1989, s.45
(6) Kaya Özsezgin “Resimsel
Kompozisyonlar İçerisinde Mekan ve Tek Nesne İlişkisi” Yayınlanmamış Y.L.
Tezi-Malatya 2015. S.42
(7) Dilek Pektaş, Çağdaş
Grafik Tasarım Gelişimi, İstanbul 1992, s.53
(8) İsmail Tunalı, 1989,
s.45
(9) İsmail Tunalı, 1989,
s.45
(10) Nazan-Mazhar
İpsiroğlu, Sanatta Devrim, İstanbul 1993, s.19
(11) J.N. Erzen “Soyut Sanat”
, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, C3 İstanbul 1997,
s.1685,
(12) Dilek Pektaş, Çağdaş Grafik Tasarım Gelişimi, İstanbul 1992, s.101
(13) Moritz Geiger, Estetik
anlayış, İstanbul 2015,s.36
(14) Ayşe Önüçak Bozdurgut,
Flaman Resmi Bağlamında Gerçekliğin Post-İkonografik Resmi Olarak Fotografik
Görüntü, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2013, 25: 61 - 74
(15) J.N. Erzen “Soyut Sanat” , Eczacıbaşı Sanat
Ansiklopedisi, C3 İstanbul 1997, s.1685
(16) Dilek Pektaş, Çağdaş Grafik Tasarım Gelişimi, İstanbul 1992, s.101
(17) Peter Bürger, Avangard
Kuramı, Ali Artun (çev.), İstanbul.2004s.142
(18) N.F.Yerce, Enstelasyon
ve Mekan, Yayımlanmış Y.L.Tezi, İst. Üniv.2007,s.488
(19) İsmailTunalı,1989,46
(20) N.F.Yerce,2007 s. 489
(21) N.Özayten, N. Mütevazı
Bir Miras, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 1992, İTÜ, Sanat Tarihi Enstitüsü
(22) David Bate, Fotoğraf
Anahtar Kavramlar, Ankara 2011,s.166
(23) David Bate,2011,s.166)
(24) David Bate,2011,s. 185
(25) Serpil Yıldız “Öznel Bir
Dışavurum – Soyut Fotoğraf” www.hagayret.net.s.1
(26) David Bate,2011,s.188
(27) Ayşe Önüçak Bozdurgut,
Flaman Resmi Bağlamında Gerçekliğin Post-İkonografik Resmi Olarak Fotografik
Görüntü, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2013, 25: 61 - 74
Yorumlar
Yorum Gönder